Ezansız Semtler 2
Beyoğlu’nu ve Galata’yı saran yeni yapıların yığını arasında o mescidlerden, o türbelerden bir ikisi kaldı da gördük ki, cedlerimiz kefere frenk mahallelerinin toprağına böyle nüfuz ederlerdi. Biz bugünün Türkleri bilakis Şişli, Nişantaşı, Kadıköy, Moda gibi küçücük bir şehri andıran yerlere yerleştik, fakat o yerler Müslüman ruhundan ari, çorak ve kurudur.
Bir üsküdar'a bakınız bir de Kadıköy’üne. üsküdar’ın yanında Kadıköy Tatavla (Kurtuluş)'yı andırır. Eski Türklerin ruhları ile yeni Türklerin ruhları arasındaki farkı anlamak isterseniz, bu son asırda peyda olan semtlerle, İstanbul içlerini mukayese ediniz.
Medenileştikçe Müslümanlıktan çıktığımızı tabii ve hoş gören eblehler uzağa değil, Balkan Devletlerinin şehirlerine kadar gitsinler. Görürler ki baştanbaşa yenileşen o şehirlerin her tarafında çan kuleleri yükselir. Pazar ve yortu günleri çan sesleri işitilir. Manzara halkın dinini ve milliyetini hatırlatır. O şehirler bizim yeni semtlerimiz gibi milli ruhtan ari değildirler.
Artık Türk milletinin ruhu bir rayiha gibi uçtu mu? Hayır, büyük bir kütlede yine o ruh var, fakat biz son nesil bir sürü gibi, büyük kafileden uzaklaştık, kaybolduk, fakat daha uzağa gitmeyeceğiz, yeni tarzda yaşayışla cedlerimizin diyanetini meczedip (bir araya getirip) bizi bu çoraklıktan, bu karanlıktan, bu ufunetten (pis kokudan) kurtaracak mürşidler, şairler, edipler, hatipler, yetişmedi, fakat gayet tabii bir revişle (gidişle) büyük kafileye, kendi kendimize döneceğiz.
Dinsizliğin, kayıtsızlığın aksülameli başladı bile. çocukluktan beri diyanet yolundan ayrılmamış olan kardeşlerimiz, bizim gibi rücu hislerini itiraf edenlere henüz inanmıyorlar. Onlara tamamiyle iltica edeceğimiz zaman da bizi birden tanımayacaklar. çünkü onlardan çok ayrı ve uzak düştük.
Dört sene evvel Büyükada'da oturuyordum, bayramda Bayram namazına gitmeye niyetlendim, fakat frenk hayatının gecesinde sabah namazına kalkılır mı? Sabah erkenden uyanamamak korkusu ile o gece hiç uyumadım. Vakit gelince abdest aldım, Büyükada'nın mahalle içindeki sakit (sessiz) yollarından kendi başıma Camie doğru gittim.
Vaiz kürsüde va'az ediyordu. Ben kapıdan girince bütün cemaatin gözleri bana çevrildi. Beni daha doğrusu bizim nesilden birini, camide gördüklerine şaşıyorlardı. Orada o saatte toplanan ümmet-i Muhammed, içine bir yabancının geldiğini zannediyordu. Ben içim hüzünle dolu yavaş yavaş gittim. Va'zı diz çöküp dinleyen iki hamalın arasına oturdum.
Kardeşlerim Müslümanlar bütün cemaatin arasında yalnız benim vücudumu hissediyorlardı. Ben de onların nazarlarını hissediyordum. Vaazdan sonra namazda ve hutbede onların içine karışıp Muhammed sesi kulağıma geldiği zaman gözlerim yaşla doldu. Onlarla kendimi yek-dil, yek-vücut olarak gördüm.
O sabah o Müslümanlığa az aşina Büyükada'nın o küçücük camii içinde, şafakta aynı milletin ruhlu bir cemaati idik. Namazdan çıkarken kapıda ayandan Reşid Akif Paşa durdu. Bayramlaşmayı unutarak elimi tuttu: "Bu bayram namazında iki defa mes'udum. Hamdolsun sizlerden birini kendi başına Camie gelmiş gördüm! Berhudar ol oğlum, gözlerimi kapamadan evvel bunu görmek beni müteselli etti!" dedi.
Hem geldiğimi hem de Bayramımı tebrik etti. Yanındaki eski adamlar da onun gibi tebrik etti. Bu basit hadiseden pek samimi olarak mahzuzdular. O sabah gönlüm her sabahtan fazla açıktı.
Biz ki minareler ve ağaçlar arasında ezan seslerini işiterek büyüdük. O mübarek muhitten çok sonra ayrıldık. Biz böyle bir Sabah Namazında anne millete dönebiliriz. Fakat minaresiz ve ezansız semtlerde doğan, frenk terbiyesiyle yetişen Türk çocukları dönecekleri yeri hatırlayamayacaklar! Yahya Kemal’in ruhuna Fatiha...
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.