Dil Terbiyesi
Siyaset bir milleti idare etme ilmi ve uygulamasıdır. Bu önemli iş, en gerekli işlerdendir. Bunu da ehli yapmalıdır. Bunun an başta gelen ehli ise, devleti ve milleti İslam’'a göre yönetebilecek alimlerdir. Yani İslam’ı bilen ve yaşayan, ahlaklı ve olgun insanlardır.
Bu gibi insanların siyaset yapmasını eleştirenler haksızdır. İslam’ı bilen insanlar siyaset yapmayacak da Müslümanları dini bilmeyen dinsizler veya cahiller mi idare edecektir? Bunu istemek, Kur’an ve sünnete aykırı olduğu kadar ahmaklıktır da.
Ancak şu önemlidir. Bir insan siyasi bir partinin üyesi ise ve seçimlerde alenen bir parti için çalışıyorsa, onun camilerde halka vaaz etmesi, ihtimaldir ki sözünün etkisini kırar, hizmetini azaltabilir. O yüzden imam, vaiz, müftü gibi din vazifelilerin bizzat aktif siyasette olup particilik yapmaları bu sistemde hoş değildir.
Ancak bunu demek başka, “bu insanlar siyasetten anlamaz” demek başkadır. Anlarlar, hem de bal gibi anlarlar, yorumlar ve değerlendirirler, belki dolaylı olarak etkin de olabilirler, ama bilfiil siyaset yapmazlar.
İşte bu yüzden siyasi yorum yapan her hocaya “siyasetle meşgul oluyor” diye eleştirmek, hocalığı bilmemek olduğu kadar aynı zamanda sözünü bilmeme terbiyesizliğidir de. Bu tür kaba sabalıklar da bir tür haddini aşmadır. Böyle bir durumda kendimiz veya başkası için yapacağımız dua aynıdır: “Allah ıslah eylesin.”
Çok konuşan bir milletiz, bu malum. Çok okumuyor, yazmıyoruz, ama konuşmayı çok seviyoruz. Okuma ve yazma açısından kişi başına düşen kitap sayısında maalesef çok gerilerdeyiz. Bizim destanlarımız, masallarımız bile sözlüdür. Kaç dikili taşta anıt yazılarımız var ki?
Her neyse, olan bu, dövünsek de yeridir ama bir yerde, en azından kısa vadede çaresiziz.
Neden böyledir?
Biz bu konuyu iki büyük kitabımızda biraz araştırdık ve bazı şeyler yazdık. Okuma açısından “Okuma Aşkı” kitabımızı, yazma açısından da “Kitap Sevgisi Ve Yazma Aşkı” kitabımızı salık veririrz. Şimdi o mevzuyu geçelim de, en azından “boş konuşmayalım, dinimize dünyamıza faydası olmayan malayani, lağv türü gevezeliklerden kurtulmaya bakalım” diyelim. Zaten haram hiç söz konusu olmamalı. Bunların başında da küfür, hakaret, iftira, alay, aşağılama, dedikodu ve koğuculuk gelir. Allah bizleri ölü kardeşlerimizin etini yemek, kanını içmekten korusun. Böyle bir canavarlıktan tiksinen kullarından eylesin.
Konuşurken de ihlaslı olmalıyız. Kendimizi ve sözlerimizi kontrol etmeli, muhasebe etmeli, iyi tartıp öçmeliyiz. Çünkü söz ağızdan çıkınca, yazı yayın dünyasına girince, geriye dönüş yoktur. Artık bundan sonra.ya ayıbı, ya iftiharı vardır. O yüzden her işte olduğu gibi, tekraren söyleyelim, yazarken ve konuşurken de de ihlaslı olmalıyız.
İhlâs, ister ibadet, ister muamelat olsun, bir işi sırf Allah için ve onun ilkelerine uygun olarak yapmaktır. Mübah, yani serbest bırakılan alanlarda da harama düşmemek için gayret etmektir.
İhlasın özü şudur; Allah Teâlâ emretmiştir, kul da yapacaktır, o kadar. O’nun isteme ve emretme hakkı var mıdır? Elbette. Tartışmasız bir hakkıdır bu Yüce Yaratıcının. Öyleyse her işi O’nun emri ve arzusu doğrultusunda yerine getirmek gerekir. İhlas kısaca budur.
İş ibadet olunca ihlas bir kat daha değerlidir ve ölçüde dikkat gerekir. Yapılan bir ibadette hiçbir yaratığın istek ve emri yoktur. Onların sevgisini ve takdirini kazanmak gibi bir niyet de yoktur. Sağlık, servet, şöhret gibi maddi bir kazanç beklentisi de yoktur. Ha, bu arada bunlar da istenmeden olurmuş veya olmazmış, ihlaslı kişinin umurunda değildir. O işine bakar.
Velhasıl muhlisin muradı ancak Allah’tır. Rabbim bizi de o kulları arasına katsın! Amin.