Sohbetin Önemi Ve İlim
Bizde “sohbet” bir ilim edinme kaynağıdır.
İnsan sohbet sayesinde bir yandan ilim alırken, bir yandan da ruh alır. Ruh ise canımızın önemli bir parçasıdır. Ruh, bir yandan maddî bilgilerle donandıkça, bir yandan da manevî hallerle, makamlarla terbiye ve tasaffîden geçerek arınır, yücelir.
Bu yüzden yeryüzünün tanıdığı en büyük öğretmen, öğrencilerini sohbetle yetiştirmiştir. Yeryüzünün en büyük, en mübarek, en değerli talebe topluluğu da onun sohbetinde yetişmiştir.
Bir zamanların azılı katilleri, zalimleri, çapulcuları, haramileri, ayyaşları, kumarbazları ve sair günahkarları, o sohbet eğitiminden geçerek birer mübarek “sahabî” olmuşlar, yaşadıkları devri “asr-ı saadet” eylemişlerdir.
Resulullah (sav) ile sohbet edip manen yetiştikten sonra bu insanların her biri melek misal birer insan olarak ahlak ve fazilette zirvelere yükselmişler, bu güzelliklerin kaynağı olan İslam’ın yer yüzüne yayılması ve insanlığın saadete kavuşması için yıldızlaşarak maddî manevî hiçbir fedakarlıktan kaçınmadan hizmet ve cihat etmişlerdir.
Onlar, bu sohbet nimetiyle nübüvvet nurundan öyle iktibaslar etmiş, kalplerine yansıyan bu nurla öyle aydınlanmış, öyle içlerine sindirmiş ve öyle yüce bir seviyeye ermişlerdir ki, arkalarından gelen bütün bir insanlık, bir daha asla onların seviyesine erişememişlerdir. Çünkü o büyüklükte bir nur menbaına rastlamamışlardır.
Her biri bir yıldız olan o sahabiler, insanlığı hidayet yollarına ulaştırmada başlı başına birer işaret olmuşlardır. Alimlerin ifadesiyle o nurlu nazarın muhatabı olan ashab-ı kiram, öyle büyük manevî derecelere ermişlerdir ki, daha sonra gelen büyükler onların manevî derecelerine erişememişlerdir. Kendilerden sonra gelen bahtiyar nesil olan “tabiîler” de, öylesi mürşidlerin sohbetiyle, yine kesb-i kemâl ile seyr-i cemâle yürümüş, yeryüzünün müstesna kıymetleri olmuştur.
Bütün bunlar, sohbetin bereketi ile olmuştur.
İşte üç kıymetli neslimiz, “selef-i sâlihîn” dediğimiz öncü ve rehber kuşak gibi arkadan gelenler de sohbeti mektep yapabilirler. Nitekim yapmışlar da. Resulullah (sav) son peygamber olduğundan, risâleti kıyamete kadar bâkîdir. Artık o risaleti insanlara aktararak, onları aydınlatacak olanlar, O Peygamberin mirasçıları ve vekilleri olan ilmiyle âmil âlimler ve mürşid-i kâmillerdir.
Peygamberimiz: “Alimler peygamberlerin varisleridir. Şüphesiz peygamberler, altın ve gümüş miras bırakmazlar. Onlar, sadece ilim bırakırlar. Kim o ilmi alır (ve uygularsa), büyük bir nasib elde etmiş olur.” buyurmuştur. (Ebu Davut, İlim 1: Tirmizi, İlim 19; İbn Mare, Mukaddime 17; Darimi, Mukaddime 32; Hakim, Müstedrek, 1/100-101. Konuyla ilgili müstakil bir çalışmamız için bkz. Cemal Nar, “Alimin Önderliği”, s. 115-123.)
Onlar da asırlar boyunca camilerde, mektep ve medreselerde, tekke ve zaviyelerde sohbet etmiş, Allah’a davet, iman, ibadet, hukuk ve ahlakıyla İslâm’ı yaşama, İslâm toplumunu inşâ etme, İslâm birliğini gerçekleştirme ve devleti eliyle İslâm’ı dünyaya hakim ve üstün kılma görevini ifa etmişlerdir.
Bunlardan sonraki Müslümanlara düşen de, Allah resulünün halifeleri olan yüce alimler, mürşitler ve mürebbiler önünde sohbetlere katılmak, ihvanlarla düşüp kalkarak neysiyle ve küfür ehliyle mücahede etmektir. Zaten Efendimizin müjdesi de vardır: “Kıyamet kopana dek ümmetimden bir bölük daima hak üzerinde kalacaktır.”( Müslim, İmare, Buhari, İtisam, Tirmizi, Fiten, İbn Mace, Sünnet.)
Hiç şüphesiz bu kaliteli topluluk kendisini sohbetlerde yetiştirecektir. Neden bizler de onlara katılmayalım ki?
Yiğit bin yaşar, fırsat bir düşer denilmiş. İşte şimdi fırsatımız var, ne mutlu değerlendirebilenlere!..