Yavuz Bahadıroğlu

Yavuz Bahadıroğlu

Mağlûbiyeti zafere dönüştürmenin adı: İnebahtı Savaşı

Mağlûbiyeti zafere dönüştürmenin adı: İnebahtı Savaşı

Şahsen tarihin “tekerrür” ettiğine inananlardanım. Sadece tarih değil, hatta hayat tekerrür ediyor, dönem dönem ve zaman zaman kendini tekrarlıyor...
Hayatın tuzağına, yahut uzağına düşmemek için geçmişi çok iyi değerlendirmek, geçmiş olaylardan dinamik dersler çıkarmak gerekiyor.
Bu bağlamda tarihe baktığım zaman, bazı mağlubiyetlerin de en azından zaferler kadar önemli olduğunu görüyorum. Ve nesillerin tarih şuuruyla buluşması için, sadece zaferlerin değil yenilgilerin de yazılması gerektiğine inanıyorum.
30 Eylül Sokullu Mehmed Paşa’nın vefat yıldönümüydü (1579), 07 Ekim ise meşhur İnebahtı yenilgimizin yıldönümü (1571)… Günü biraz geçmiş de olsa, elbette bunları ıskalamak olmaz.
Biliyorsunuz İnebahtı Deniz Savaşı’nda Osmanlı Devleti kos koca bir donanma kaybetti: Ayrıca Kaptan-ı Derya (Deniz Kuvvetleri Komutanı) Ali Paşa başta olmak üzere pek çok yetişmiş denizci şehit düştü.
Peki bu kanlı savaş neden çıktı?
Kıbrıs'ı almıştık. Bu durum Avrupa’da büyük bir paniğe sebep oldu. Çünkü Osmanlı’nın Akdeniz hakimiyeti güçlenmişti. Bu da Avrupa ülkelerinin deniz ticaretinin büyük bir darbe yemesi anlamına geliyordu.
Yine Papa’ya gittiler. Papa bir çağrı daha yayınladı. Avrupa elden gidiyordu, “iyi Hıristiyan”ların görevi Osmanlı’yı durdurmaktı. Venedik, İspanya, Malta ve diğer İtalya hükümetleri hemen hemen ellerindeki tüm savaş gemilerini gönderdiler. Böylece büyük bir Haçlı Donanması hazırlanıp Don Juan komutasında Akdeniz’e yelken bastı...
Öte yandan Osmanlı Devleti de donanmasını aleste etmiş, Kaptan-ı Derya Ali Paşa’nın komutasına vermişti. Yanıbaşında deneyimli denizcilerimizden Pertev Paşa ve Uluç Ali Paşa bulunuyordu.
İki donanma 07 Ekim 1571 sabahı Mora'nın kuzey, Orta-Yunanistan ile Karlıeli'nin güney kapılarında bulunan İnebahtı Körfezi’nde karşılaştı.
Osmanlı Donanması’nın amiral gemisinde hemen bir istişare meclisi kuruldu. Herkes açıkça fikrini söyledi: Pertev Paşa ile Uluç Ali Paşa savunmada kalınmasının daha münasip olacağını savunurken, Kaptan-ı Derya Ali Paşa saldırıda bulunulmasında ısrar etti. Düşman donanması toparlanmadan vuracak, dolayısıyla kolay bir zafer kazanacaktı. Bu zafer sayesinde belki sadrazam bile olurdu.
Ama evdeki hesap çarşıya uymadı. Osmanlı Donanması beklemediği bir darbe aldı ve çok sayıda gemi kaybetti. Kaptan-ı Derya Ali Paşa, sadrazamlık makamına ulaşmayı beklerken, şehitlik mertebesine ulaştı.
Uluç Ali Paşa bu savaşta büyük başarılar göstermişti. Başarısı hemen ödüllendirildi: Sadrazam Sokullu Mehmed Paşa tarafından, Kaptan-ı Deryalığa getirildi.
Sokullu Mehmed Paşa donanması zayıf bir Osmanlı Devleti’nin kanadı kırık kuşa döneceğini biliyordu. Bu yüzden hemen yeni bir donanma hazırlanmasını emretti. Fakat yeni Kaptan-ı Derya’nın buna bir itirazı vardı:
“Onca gemiyi inşa itmek içün sayısuz ağaç, donanımlarını tam ve tekmil yapmak içün arşınlarca halat, yelkenleri içün binlerce kulaç kavi bez, gemileri toplarla bezemek içün çelik ve dökümhane lâzımdur. İlla bu kadar kısa zamanda bunları oldurmanın mümkünatı yoktur. Bunca nevale tedarikine Osmanlı hazinesinin tamamı bile kâr etmez.”
Sokullu dik dik Uluç Ali Paşa'ya baktı:
“Bak a Paşa!..” dedi, “Kaptan-ı Derya’sı olduğun devlet öyle muazzam bir devlettir ki, isterse bütün donanmanın demirlerini gümüşten, halatlarını ibrişimden, yelkenlerini atlastan yapabilir. Hangi geminin malzemesi yetişmezse, gel onu benden al!”
“Büyük Devlet”in ekonomik gücünü görebiliyor musunuz?
O sırada Venedik elçisinin geldiğini bildirdiler. Sadrazam Sokullu, çıkmaya davranan Kaptan-ı Derya Ali Paşa’yı durdurdu: “Kal ve gör, nasıl bir devlet idare ettiğini anla.”
Venedik elçisi girdi. Böbürlenme ihtiyacıyla İnebahtı Deniz Savaşı’nı hatırlattı. Sokullu Sadrazam gülümsüyordu: “Biz” dedi, “Kıbrıs’ı almakla sizin kolunuzu kestik, siz İnebahtı’da bizi yenmekle, sakalımızı tıraş ettiniz. Kesilen kol yerine gelmez, fakat kesilen sakal daha gür çıkar."
“Devlet adamı”nın özgüvenini görebiliyor musunuz?
Kıssadan hisse...
Yenileceğinize değil, yeneceğinize inanın...
Geçmişte kalan mağlûbiyetleri, üzüntüleri, mutsuzlukları düşünmek yerine, gelecekte oluşacak muhtemel başarıları, güzellikleri ve mutlulukları düşünün...
O zaman kendinizi daha mutlu hisseder ve başarılı olursunuz.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Yavuz Bahadıroğlu Arşivi