Hodri Meydan!
Cihada hazır olun kardeşlerim. Çünkü Haçlı kafirler İslam’a ve Müslümanlara savaş açmışlardır. Hem de kendi topraklarımızda.
Savaşa hazır olmayan bir millet zillet içinde yaşamaya mahkumdur. O yüzden her an cihada hazır olmak bizim ana ilkemizdir, asıl şiarımızdır. İman borcumuzdur. Müslüman kalabilme şartımızdır. Vatanımız, milletimiz ve devletimiz için kaçınılmaz bir duruştur. Onun için neredeyse bir atasözüne dönüşen şu mısra, dünya siyasetinin mihveridir:
“Hazır ol cenge istiyorsan sulh-u salah”.
Biz savaş istemeyiz. Ama birileri ister de bizi mecbur ederse, asla savaştan kaçmaz, sabırla cihat eder, Allah için zafere veya şehadete kadar çarpışırız. Cennet kılıçların gölgesi altındadır.
Bizi böyle gören düşman için bu duruşumuz en büyük caydırıcı güçtür. Bu yüzden savaşa hazır bir millet ile kolay kolay hiçbir düşman harp etmek istemez. İşte bu duygularla biz de bizimle savaşan Batılılara haykırıyoruz:
Ey Batı, ey ABD, ey AB, ey kafirler, savaş mı istiyorsunuz?
Hodri meydan!
Yüzyıllar süren batının görünür ve görünmez işgallerine artık bir son diyoruz. Tam bağımsızlık istiyoruz. Önce şahsiyetimizde, kimliğimizde, yani dinimizde bağımsızlık diyoruz. Biz Müslümanız ve ilelebet onu hayatımıza hakim kılarak öyle yaşamak ve var olmak istiyoruz.
Bize cebirle, şiddetle, zorla kabul ettirilen “Batıcılığı” şimdi Batıya gerisin geriye reddediyoruz. Dinlerini de, kültürlerini de, yaşama biçimlerini de, laikliklerini de alsın başlarına çalsınlar.
İslam bize yeter!
Allah katındaki biricik din bize yeter de artar bile. Hz. Adem’den itibaren son peygamber Hz. Muhammed'e (sav) kadar gelmiş geçmiş bütün peygamberlerin insanlara sunmak üzere yüklendikleri tek din, tek bir ilah olan Allah Teâlâ tarafından gönderilmiş İslam Dini bize yeter. Bizim de, bütün insanlığın kurtuluşu da ondadır. Dünya bir gün görmüşse, zaten ancak onun hakim olduğu zamanlarda görmüştür. O yoksa, insan sırtlandır. Sözü allamış pullamışlar “insan insanın kurdudur” diyerek normal saymış, medeniyete dahil etmiler. Canavarlığın neresi medeniyettir?
Biz Müslümanlar tekrar İslam’a davet ediyoruz insanlığı. Evreni ve insanı tek bir değerde buluşturan bu tevhid dinine çağırıyoruz. Bu bütün insanlık için aslı değişmez, ayrıntısı tekamül ede ede gelen, çağlar boyu gelişen ve artık son ve en güzel halini alan bir dine, bir yaşama biçimine çağrıdır.
Bu davet ve davanın da bir tek hedefi vardır. O da sapıtmış insanlığı gerçek dine ve onun öğrettiği Rabb'ine, onun öğrettiği şekilde döndürmektir. O'nun yoluna iletmek ve O'nun belirlediği esaslarla eğitmektir.
Allah tarafından gönderilmiş bütün peygamberlerin sundukları bu ortak mesaja, bu ilahî davete, bu biricik dine inanan mü'minler, kendilerinden önceki ve sonraki peygamberlere inanan diğer mü'minlerle bir millet, bir ümmet ve kardeştirler. Çünkü bütün mü'minler tek bir mabuda ibadet eden, biricik yaratıcıya kulluk eden bir ümmetin bireyleridirler.
Buna göre gelmiş geçmiş tüm nesilleriyle tarih içinde bütün bir insanlık iki sınıfa ayrılır.
Birincisi, Kur’an-ı Kerîm’in ifadesiyle “Hizbullah”, yani “Allah'ın taraftarları” olan mü'minlerdir.
İkincisi ise “Hizbuşşeytan”dır.
Fark ortada. Ama istenirse biraz daha açılabilir.