Türkiye bir mesuliyetin adıdır
Son zamanlarda duyduğum en anlamlı cümlelerden biri: “Türkiye bir mesuliyetin adıdır.” Sayın Nail Olpak söyledi bunu.
Mesuliyet ve mensubiyet kavramlarını daima birlikte anıyoruz. Mesuliyetin imandan kaynaklanan bir duygu olduğunu biliyoruz. Bir de mecburiyet var. Mesuliyet ve mensubiyetten doğan. Mesela 15 Temmuz gecesi tankların karşısına dikilmeye mecburduk. Şartlar ne olursa olsun milletimizi ve memleketimizi sevmeye mecburuz.
Gazeteler önümüzde. Her gün çok sayıda ihanet haberi okuyoruz. Nihayetinde suçlu ile haini birbirinden ayıracak vaziyetteyiz.
Mensubiyeti olmayanın utanma duygusu var mıdır? Öyle anlaşılıyor ki yoktur. Üç farklı örnek eşliğinde bakalım: Can Dündar, Emre Uslu ve Selahattin Demirtaş. Şerde yarışıyorlar. Son olarak Okan Bayülgen'i gördük. Ortak özellikleri, milletin kıymet verdiği hiçbir şeye saygı duymamaları. Çünkü kendilerini bu topraklara ait hissetmiyorlar. Aidiyet duyguları körelmiş. Evet, mesuliyet ve mensubiyet.
Tekrar edelim: Bizim mesuliyetimiz, imkâna değil de imana dayanıyor. İçişleri Bakanı Süleyman Soylu açıklama yaptı: “Dünyanın en büyük on devletinden biri olacağız.” İnşallah diyelim. Böylece imanın yanına imkânı da koymuş oluruz. Türkiye dünya ölçeğinde caydırıcı bir devlet olsaydı, Irak ve Suriye'deki mezalimler, haksızlıklar yaşanabilir miydi? Muhtemelen hayır. Bugün Halep ve Musul'u değil, başka şeyleri düşünüyor, konuşuyor olurduk.
***
Tarihimizden, inancımızdan, mayamızdan kaynaklanan bir mesuliyetin içindeyiz. Bu bizim kaderimiz.
İktidara kim gelirse gelsin, tarihî mesuliyetimizin dışında kalamaz. Siyaset üstü bir meseledir bu. Misal: Tuna nehrinde bulunan ve Lozan Antlaşması'yla Romanya'ya bırakılan Türk beldesi Adakale. Ada, baraj inşaatı nedeniyle sular altında kalır. (1972) Dönemin başbakanı Süleyman Demirel, Romanya'yı ziyaret ederek ada halkının ülkemize gelmesine öncülük eder. İyi bilmediğimiz Süleyman Demirel'den bahsediyoruz.
Van ilinde bulunan ve Kırgız Türklerinin yaşadığı Ulupamir köyü. Hikâye, Afganistan'ın kuzeyindeki Pamir Yaylası'nın Sovyet işgaline uğramasıyla başlıyor. Kırgız Türklerinden 1150 kişi, uçakla ülkemize getirilip iskân ediliyor. (1982) Darbeci Kenan Evren'in isteği ve emriyle.
Özal döneminden de bir örnek verelim. Irak'ın kuzeyinde yaşayan Kürtlerin canlarını kurtarmak için ülkemize gelmesi. (1991) Sığınmacı demek istemem. Hor görmek oluyor. Türkiye, kısıtlı imkânlara rağmen hepsiyle iyi ilgilendi. O zaman asker olarak bölgede idim. Şahidim.
Selçuklu ve Osmanlı dâhil, geçmişimiz böyle örneklerle doludur. Topraklarımız, tarih boyunca, ecnebiler için de güvenli bölge olmuştur.
Anadolu'nun en umulmadık köşesinde karşımıza bir Çerkes yahut Tatar köyü çıkar. Arnavut, Boşnak, Gürcü, Pomak ve daha nicesi. Yakın zamanda, Bulgaristan sınırına bin metre mesafedeki bir Pomak köyünü ziyaret etmiştim. Sislioba.
Mesela çevre ülkelere göre bizdeki Roman nüfusu fazladır. Neden? Balkanların kaybından sonra galip ülkeler, Türklerle beraber onları da topraklarında istememiştir. Osmanlı, o yokluk yıllarında, hiçbir ayrım gözetmeden Romanları da kabul etmiş, sınırdan geri çevirmemiştir. Konuyla ilgili belgeler, çalışmalar mevcuttur.
***
Ülkemizde üç milyon civarında Suriyeli olduğu belirtiliyor. Şimdi Suriyeli kardeşlerimizle aynı sokakta oturuyoruz. Mahallemizde çok sayıda Pakistanlı, Bangladeşli var. Afgan da. Çankırılı, Giresunlu, Pakistanlı, Suriyeli… Kendi adıma, bundan son derece memnunum.
Sadece ülkemize gelenler değil elbette. Mesuliyetimizin sınırları oldukça geniş. Patani'ye yetimhane kuruyoruz. Afrika'da su kuyuları açıyoruz. Somali'de göz ameliyatları yapıyoruz. (Yeryüzü Doktorları'na ayrıca teşekkürler.) Yardım listesi her geçen gün uzuyor, büyüyor. Şükür.
Ahıska Türkleri, Kırım Tatarları ve Arakan'dan Nijer'e kadar devasa bir coğrafya. Mısır'da hiçbir şey olmamış gibi davranamazdık. Gazze'yi yok sayamayız. Suriye'deki mezalime, Irak'taki adaletsizliğe itiraz ediyoruz. Yemen'in haline üzülüyoruz. Halep ve Musul halkı için endişe taşıyoruz. Pakistan bizim de yaramız olarak durmadan kanıyor.
Dikkat ederseniz, yalnız kendi ırkımızdan olanlarla ilgilenmiyoruz. 'İman' evvela burada kendini gösteriyor.Mazlumun da dini vardır. Fakat ona kimlik sorulmaz. Suriye ve Irak'tan ülkemize gelenlerin arasında Hıristiyanlar da bulunuyor. Bir de bize insaniyet dersi vermeye kalkan Batı dünyasının 'mültecilere' karşı tavrına bakalım.
Yüksek sesle söyleyelim: “Türkiye bir mesuliyetin adıdır.” Kırım'daki gelişmelerden sonra nasıl bir açıklama yapmıştık? “Türkiye bu duruma kayıtsız kalamaz.” Gücümüz yeter veya yetmez, o ayrı. En zor zamanlarda dahi değişmemiştir bu.
İsmet Özel, “Herkesin bahanesi var, senin yok” diyor. Türkiye işte budur.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.