Avrupa ile neyi müzakere ediyorduk ki?
Siz de en az benim kadar üzülmüşsünüzdür, üzülmek ne kelime kahrolmuşsunuzdur; Avrupa Parlamentosu’nun Türkiye ile müzakere kararını durdurmaya yönelik tavsiyesine elbette!
Nasıl üzülmezsiniz, nasıl kahrolmazsınız? Adamların Türkiye’yi AB çatısı altına almalarına ramak kalmıştı. Bugün, yarın, öteki gün! Bir de bakmışsınız AB’deyiz! Hürriyetlerimiz genişleyecek, refahımız artacak, AB sınırları içinde seyahatimiz kolaylaşacak...Güvenlik konusunu hiç sormayın. Güney sınırlarımızdan arada bir Kilis’e, Antep’in ilçelerine düşen füzeler Avrupa’nın füzesavar sistemleri tarafından yok edilecek...
Koskoca Avrupa Meclisi (neden parlamento diyoruz bilmiyorum; bunun Türkçesi Meclis’tir) ile alay mı ediyoruz? Yok, onlar daha fazlasını hak ediyorlar.
Avrupa müslümanlara ne ölçüde hürriyet tanıyor? İslamofobinin merkezi neresi? Yabancı düşmanlığı artı islamofobi artı türkofobi...
Bugünkü Avrupa siyasetini doğru kavaramak için bu üç “fobi”yi iyi tahlil etmek gerekiyor.
Bu matruşkada esas fobi Türk fobisi...
Türk tehlikesi olmasa, Avrupa İslam düşmanlığını fazla ileri götürmeyecek, hele yabancı düşmanlığı hiç dert değil. İlle ki Türk fobisi. Adamlar karar alırkan, Türkiye’de Lozan’ın tartışılmasından rahatsızlıklarına ayrı bahis açmışlar.
Ne yani, Lozan tartışılamaz mı? Bu arada sıkı ulusalcılar ayıkmış olabilir mi? Lozan’ı mukaddes bir devlet metni olarak görenler değiştirilmesi korkusunda Avrupa ile aynı kulvarda olmalarından ders çıkarırlar mı dersiniz?
Başa dönelim: Türkiye’nin Avrupa Birliği’ne alınacağına dair hiçbir emare yok. Bu birliğin patronu kim? Mütevazı görünümlü Almanya! Mütevazı görünümü, liderliği Fransa ile paylaşması ile ilgili. Almanya’nın Türkiye’nin AB’ye girmesini istemediğini Mısır’daki sağır sultan dahi biliyor. Özel ortaklık vs. laflar geveliyor. Almanya bu konumda oldukça, Türkiye’nin Avrupa Birliği’ne girmesi mümkün değil.
İmkansız için neden kendimizi yoralım ki?
Onlar ne yapacaklarını biliyorlar, biz de ne yapmamız gerektiğini bilerek hareket edelim.
Avrupa kendi sınırlarını çiziyor. Halka halka sınırlar var. Önce katolik birliği. Sonra diğer protestanlar, nihayet ortadokslar...Bu hususta sona geldiler. Sınır çizerken dikkat ettikleri bir husus daha var: Türkiye’yi sınırlamak!
Türkiye’nin Balkan ülkeleri ile gelişen ve tabii olan ilişkisini ortadan kadırmak. Türkiye’ye yönünü dönen balkanlardaki Türk ve Müslüman unsurları Türkiye’den koparmak. Son hamleler bununla ilgili.
Türkiye’ye karşı bu oyun yarım asırdan fazla zamandır oynanıyor. Türkiye’nin Ortak Pazar’a veya daha sonraki adıyla Avrupa Birliği’ne girmesi uluslararası siyasetin vazgeçilmez oyunlarından. Bitmez tükenmez bir yalan rüzgarı dizisi, riya fırtınası serisi...
19. asırdan beri tutulan yol şu: Türkiye Avrupa’nın kontrolünden çıkmasın, ama içine de girmesin!
Avrupa ilk defa, karnından konuşmuyor. Bunu fırsat bilelim. Madem öyle, işte böyle diyelim. Türkiye’nin Avrupa ile sahte evlilik oyununu bitirelim. Avrupa ile kendi şartlarımız çerçevesinde ilişki kuralım.
Avrupa’nın bizimle müzakereye mecbur olduğu öyle mühim mevzular var ki...
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.