Serbestlik Varken Zorlama Niye? 6
Bir önceki yazımızda eleştirinin gerekliliğinden bahsetmiş ve “Şimdi Ak Partiyi biraz eleştirecek ve ona hatalarını göstererek “böyle yapma” diyeceğiz. Bu ona düşmanlık değil, aslında iyiliktir. Ona ve vatana, millete” demiştik. İşte size bir Ak Parti ve hükümeti eleştirisi daha:
Liseyi zorla okutmak yetmiyormuş gibi, şimdi de Başbakan Binali Yıldırım, öğretmenler gününde Çankaya'da 81 ilden gelen öğretmenlere seslenirken, “okul öncesi eğitimin zorunlu hale geleceğini açıklamış”. Hem de bunun önümüzdeki dönem hayata geçirileceğini söylemiş. (İlgili haber için TIKLAYIN)
Hoppala! Bu kararı kime danışarak ne zaman aldınız Allah aşkına?
Sevgili Başbakanım, imkân olarak bu hizmeti isteyene sunmanız yeter, zorunluluk niye?
Lütfen yani, ben evimde kendi çocuğuma kendim bakmak istiyorum, niye mani oluyorsunuz?
Nereden alıştınız bu “zorunluluk” kelimesine? Allah aşkına ne zaman biraz da “özgürlük” veya “serbestliği” düşüneceksiniz?
Güya iyilik yapıyorsunuz! Tamam, bu düzenlemeye ihtiyacı olanlar da çıkabilir. Karı koca çalışıyorsa, onlara yardımcı olabilir. Bunun isteyene imkân ver. Lakin zorunlu yapmayınız. Beni de mecbur etmeyiniz yani. Hayır kardeşim, karnım tok, niye ille de yiyeceksin diye zorluyorsunuz ki?
Bırakın da bir tadını çıkaralım şu özgürlüğün. Sistemin dayadığı yüz yıllık “zorunluluklardan” zaten anamız ağladı, yeter artık, bırakın arkadaş biraz da hür olalım.
* * *
“Liseyi zorla okutmak yetmiyormuş gibi” dedik, evet, bir dayatma, bir zorunluluk da liseyi mecbur etmede yaşadık, yaşıyoruz. Koca koca adam olmuş liseli gençlere devlet hala vesayet dayatıyor, Allah aşkına ey Ak Parti alıştınız mı, yoksa sizin de mi hoşunuza gitmeye başladı bu vesayet rejimi?
Gerçekten de Ak Partinin çok kısa bir zamanda aynı yasayı üç beş kere değiştirmesini anlamak insana zor geliyor. Sizce bu normal midir? Üstünde olduğumuz küçük yaşta evlenme ve cinsel istismar anlayışı konusu da buna bir örnektir.
Ak Parti bunu niçin yapar?
Yeri gelmişken söyleyelim, bir kuşkumuz var, Ak Parti sistemi değiştirmeye gelirken, acaba sistemin bu ikide bir halka kullandığı “zorunlu” kelimesine yavaş yavaş alıştı mı? Yoksa yanında dura dura sistemin ruhundan azıcık ona bulaştı da sevdi mi dersiniz bu kelimeyi?
Allah korusun, ama ne diyelim, kır atın yanında durana ya huyundan ya suyundan, olmadı tüyünden bir şeyler bulaşırmış. Üzüm üzüme baka baka kararırmış. Engelli kardeşlerimiz kast edilmiyor, üzülmesinler, körle yatan şaşı kalkarmış. Üstelik eskiden ondan sık duyduğumuz hani şu sisteme çöreklenmiş “oligarşik bürokrasi” sorunundan çoktandır şikâyet de duymuyoruz, doğrusu ben “etkilenmekten” endişeleniyorum.
* * *
Uzatmadan söyleyeyim. Bu iktidarın geçmişte bir ihale yasasını kaç kere değiştirdiğini hatırlar mısınız? Özellikle de eğitime getirdiği zorunluluklar ve yazboza çevrilen yönetmelikler, değişiklikler, artık kabak tadı vermeye başladı. Mesela hala Milli Eğitimin başındaki bakan eğitimci değil, olacak iş mi? Siz sağlıkçıların veya hukukçuların başına bir öğretmen atayınız da görünüz neler oluyor!
Hadi “4+4+4” için mecbur kaldınız, anladık. “5+5”i yıkmak için öyle bir taktiğe başvurdunuz, tamam. İmam Hatip Liselerine yapılan zulmü bitirmek içindi, sağ olun, başardınız. Tebrik ve teşekkürler. Darısı müfredat ve öğretmen kalitesine inşallah. Müfredat için çalışıldığını duyuyoruz. İnşallah danışarak yapılır ve ortaya ehlinin beğendiği iyi bir program çıkarılır.
Biz o zaman bu düzenlemedeki son dörde karşı idik. Ama o günkü nazik durum gereği sesimizi çıkaramadık. Çünkü amansız bir muhalefet, “eğitimde geriye gidiş” diye başlayacak, “rejimi değiştirmek” yaygarasından yürüyerek “şeriat getiriyorlar” ucuzluğuna kadar işi götürecek, milletin huzurunu bozacaklardı. Hükümet de eğitimi onlardan daha çok istediğini göstermek için bunu yaptı. Biz de anlayışla karşılamak zorunda kaldık.
Fakat Allah aşkına, bir çocuk, ana babasının da görüşü dâhilinde okumak istemiyorsa, tez elden hayata istediği gibi atılmak istiyorsa, bu çocuğu neden zorla liseye gönderiyor da hem öğretmenin, hem de okul idaresinin başına bela ediyorsunuz?
Üstelik okumak istemeyene bu kadar okul binası, eğitim malzemesi ve öğretmen masrafı yapıyorsunuz? Adam yaşını başını almış ve lise okumak istemiyor, “bu kadar tahsil bana yeter” diyor, size ne? Niye zorluyorsunuz?
Külliyyen israf! Ne hakkınız var milletin bu kadar parasını çarçur etmeye?
Bırakın lütfen, çocuk değil, ilk ve ortaokulu bitirmiş bir genç bu, hayatı hakkında doğru yanlış kendince bir karar vermiş. Ebeveyninin onayını da almış. Okula gitmek istemiyor. Siz neden onun kararına saygı duymuyorsunuz? Hangi hakla onun özgürlüğünü elinden alarak zorla okula tıkıyorsunuz?
Gönülsüz yenilen aş, ya karın ağrıdır ya baş demişler. Bence bu bir işkencedir. Hem de dört yıl süren bir işkence. Ama zararı sadece onda kalmıyor, herkese sirayet ediyor.
Adam okumak istemiyorsa buna öğretmen ne yapsın? İdare ne yapsın buna, disiplin kurulu ne yapsın? Lütfen, öğretmen başka, gardiyan başkadır, bunu bilmiyor musunuz?
* * *
Sonra emir veriyorsunuz; “kimse sınıfta kalmayacak. Bir şekilde başarılı olacak, sınıfını geçecek”. Zavallı öğretmen şimdi ne yapacak? Olmayan başarıyı nerede bulacak?
Madem her gelen bilse de bilmese de sınıfını geçecek, o zaman sınav yapmayın bari. Her gelen geçecekse, ne gereği var sınavın? Ne anlamı var?
Hatta ille de zorunlu yapacaksanız, ele güne tahsilli sayınızla hava atacaksanız, girişinden dört sene sonra herkese çıkış diplomasını veriniz, daha iyidir. Hiç olmazsa sadece okuma niyetiyle gelenler derse girer, öğretmenler de ciddi talebelerle zevkle uğraşır, daha çok ilgilenir. Böylece okul idaresi de karakol olma işkencesinden kurtulur. Siz de daha az bina masrafı yaparsınız. Milletin vergileri de boşa gitmez.
İşte size herkesi memnun edecek vaziyet.
Neyse, bunları yazarken asıl konudan uzaklaştık maalesef. Gelecek yazıda meselenin bam teline basalım inşallah.
(Devam edecek)