Halep yazıları 3 Şen olasın Halep şehri...
Edebiyatımızda emsalsiz olan Seyahatname’nin sahibi, Evliya Çelebi, Haleb’i şöyle tarif ediyor: Evsaf-ı nazargâh-ı enbiya, taht-ı hulefa, şehr-i azim ve belde-i kadim kal’a-i Halebü’ş-şehba/Peygamberlerin baktığı, halifelerin oturduğu, büyük şehir ve kadim belde akçıl (boz) Haleb kalesi... (“Halebüşşehba”, yani Karahisar, Akhisar, Akçakale, Bozöyük nevinden bir adlandırma; acaba “Akçahalep” desek nasıl olur?)
Evliya’nın Haleb’i bu kadar övmesi boşuna değil... Halep, Anadolu’dan Mezopotamya’ya (Cezire) ve Akdeniz’den İran’a giden ana yolların kavşak noktasında bir merkez. Yüzyıllar boyunca ticaret ve bilgi kervanlarının ve fâtihlerin uğrağı...
Kuş uçuşu tarih...
Anadolu merkezli Hitit krallığının en önemli eyalet merkezlerinden biri. Persler devrinde gözden düşer, Helenistik dönemde tekrar önem kazanır, önemi Roma devrinde de devam eder...
Halep İslâm ordularına savaşsız teslim oldu. İslâm askerleri şehre Antakya kapısından girdi ve girdikleri yerde kalkanlarını koyup namaz kıldılar. Daha sonra burada Etras/Kalkanlar Camii yapıldı... Hamdaniler şehri 10. Asırda başkent yaptı. Bir ara Bizansın eline geçti ve tahrib edildi. 1070’de, yani Malazgirt zaferinden önce, Sultan Alparslan Hamdanî hükümdarı Nasruddevle’nin Şiî Fatımîlere karşı yardım talebi üzerine Anadolu’nun güney doğusundan geçerek bölgeye geldi. Bu sırada Mirdasilerin elinde bulunan Halep savaşsız teslim oldu.
Halep daha sonra Anadolu Selçukluları ile Şam (Suriye) Selçukluları arasında çekişmeye yol açtı. Anadolu Selçuklu hükümdarı Kutalmışoğlu Süleyman Şah, Tutuş’a mağlub oldu ve öldü. Tarihler, kale kapısının önüne gömüldüğünü yazıyor. Caber Kalesi’ndeki “Türk Mezarı”nın da ona ait olduğu söyleniyor. Osmanlıların efsanevi atası, Ertuğrul’un babası saydıkları Süleyman Şah’ın da, o mezarda yattığı sanılıyor... Efsaneler bazı ululara birden fazla mezar yaparken, bazı büyüklerin mezarını tekleştiriyor. Efsane ve menkıbe mantığını tam mânasıyla kavramamız mümkün değil elbette. İşte bu efsanevî atalar, menkıbevî büyükler ve onların mezarları, gerçeklerden daha etkili oluyor. Tarih kitapları onlar olmasa, tam olarak anlaşılamaz gibi geliyor bana. “Türk mezarı” Türkiye sınırlarının dışında kalmasına rağmen, üzerinde bayrağımız dalgalanıyor ve başında askerlerimiz nöbet tutuyor...
İki Selçuklu emirinin çatışması Büyük Selçuklu Sultanı Melikşah’ı Haleb’e getirdi. O da Tutuş’u Şam’a gönderdi.
Yüz yılları bir satıra sığdırıyoruz: Irak Selçuklu sultanı Mahmud haçlılara karşı savunması için Halep’i İmadüddin Zengi’ye verdi (1129) ölünce oğlu Nureddin Mahmud Zengi Haleb’i müdafaa etti. Hülagu 1260’da şehri yakıp yıktı. Aynicalut’ta Mümlûklülere yenilince şehri bıraktı. Ankara’dan önce Halep’e gelen Timur 1400’de şehri yağmalattı...
Halep kalesi ilk çağlarda 50 metre yükseklikte oval bir höyük üzerinde imiş. İç kaleyi son olarak Memlûkler imar etmiş. Muhteşem ana giriş Zengiler zamanına ait. Halep kalesi İslâm dünyasının mimarî harikalarından. Halep’te Selçuklu, Eyyübî ve Memlûk eserleri çok. Elbette, Osmanlı eserleri hepsinin fevkinde.
Halep hanlarından yola çıkan kervanlar Rum’a, Acem’e, Hicaz’a, Yemen’e, Umman’a, Hind’e, Çin’e, Mısır’a, Kuzey Afrika ülkelerine, velhasıl dört yöne ve yedi iklime, aruz vezninde giderdi. 1497’de Portekizlilerin Hind ticaret yolunu keşiflerine kadar Halep bu mevkiini korudu.
Osmanlı dönemi: Halep’in en parlak devri...
Yavuz Selim, 1516’da Mercidabık’da Memlûk Sultanı Kansu Gavri’yi mağlub ederek Haleb’i aldı. Bu muharebe Türklerle Araplar arasında değildi, Çerkes-Türk Memlûklerle, Osmanlı-Türkler arasında bir hâkimiyet savaşı idi.
Osmanlı hâkimiyeti Halep tarihinin en parlak devridir. Yavuz’un Şam beylerbeyi yaptığı Canbirdi Gazalî Kanunî döneminde isyan etti. Halep’i de kuşattı, fakat halk Osmanlı askerlerini desteklediği için şehri ele geçirmeye muvaffak olamadı. Canberdi Gazalî bertaraf edilince Halep beylerbeyilik hâline getirildi. Halep çevresi itibarıyla Güney Anadoluyla etkileşimli bir kimlik kazandı ve tam bir Osmanlı şehri oldu. Öyle ki, Halep’te, Şam’dan çok İstanbul tesiri hissedildi. Bu tesir, edebiyat, mûsıkî, mimarî ve yemeklerde bilhasa görüldü. Haleb’in Doğu Akdeniz ticaretinde önemi arttı. Avrupalılların ticarî faaliyetleri Şam’dan Haleb’e kaydı. 1548’de Venedik, 1557’de Fransa, 1586’da İngiliz konsoloslukları açıldı. Hüsrev Paşa ile (1544) Behram Paşa’nın (1583) valilikleri sırasında meydana getirdikleri vakıflarla, büyük âbidevî binalar, çarşılar ve hanları inşa edildi. 1593’de İskenderun’da bir Osmanlı gümrük kapısının kurulmasıyla şehrin önemi daha da arttı. Trablus’un yeniden liman özelliği kazanmasıyla da Halep’in ticarî konumu güçlendi.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.