D.Mehmet Doğan

D.Mehmet Doğan

Bir garip yolcu: Cahid Çollak!

Bir garip yolcu: Cahid Çollak!

Bekir Soysal aradı, sesi buruktu; haberin rengi belliydi. Cahid gece hastaneye kaldırılmış ve sabaha karşı vefat etmişti...

Sarsıntı kaçınılmaz, fakat giden Cahid. Yıkılsan da ayakta kaldığını göstermelisin. Marifet ayakta ölmek!

Kim bu Cahid?

Cahid Çollak’ı bilen bilir...

Vefayı bilen bilir, dostluğu bilen bilir, hizmeti, fedakârlığı ve feragatı bilen bilir...

Baştan aşağı tevazu, fedakârlık ve feragat. Müstearı hep hizmet oldu.

Bilenlere selâm olsun!

Cahid’le neredeyse yarım asırlık bilişikliğimiz, muarefemiz var. Malatyalı ve Erzurumlu... Hareket dergisinin o dar boy yıllarında, 1972-73 sayılarında, onun isminin karşısında “idare müdürü” yazar. Hep olumlu, hep olurunu söyleyen ve yapan, hizmet gerektiğinde asla geri durmayan yürekli bir Anadolu delikanlısı.

Hayatının İstanbul safahatında çok beraber olduk, bizim de yetmişli yıllarda İstanbulluluğumuz var. Bütün aileyi tanıdım. Babası Mehmed Amca, ağabeyi Vahid ve küçük kardeşi Cavit...Cavid’le Rüstempaşa Medresesi’nde hücre arkadaşlığı yaptık bir süre. Yanlış anlaşılmasın, MTTB yurdu iken!

Biz Ankara’dayken Cahid çok geldi gitti. Zafer Çarşısı tahsisen sol kitapçıların merkeziyken, 1970’lerde farklı tavrıyla dikkat çeken Dergâh kitabevini açmıştık.

Onun bulunduğu yerde bir itidal rüzgarı eser ve herkesi tesirine alırdı. Onu hiç kötümser görmedim. Ye’s asla onu istila edemezdi. Ümidvarlık hayat şiarıydı. Şartlar ne kadar kötüleşse de ondan böyle bir hava asla hissedemezdiniz.

“Ey kahpe hayat! Her şeye rağmen ümitvarım, bana vızgelirsin!”

Yetmişli yıllar, davayla kalkıp davayla yattığımız zamanlar...Hareketimiz mes’uliyet hareketi, davamız hayata uymak değil, hayatımızı Hakka uydurmak, Hakkın davacıları olmak... Bir avucuz, fakat nisbetsiz dava heyecanımız var; yüreklerimiz Anadolu kadar.

Mustafa Kutlu (Allah ona sağlıklı ömür versin) Ya Tahammül ya Sefer kitabında o dava günlerini yazdı. Anlatılan biz miydik? Haksızlık etmeyelim, dava denilince kalbi çarpanlar hayli yekûn tutuyordu o zamanlar... Dergiler, dernekler, cemaatler, gruplar...

Osmanlı yadigârı metruk bir medresedeki dernek...Dernekte yapılan dava toplantıları, konferanslar ve elbette dergi...Dava heyecanı herkesi sarıp sarmalamıştır. Dernekten yetişenler okullarını bitirince, hayata atılırlar ve elbette uysallık hükmünü yürütür. Kerim ve Murat kalmıştır sadece... Sonunda Murat da anahtarı Kerim’e teslim edip ortalıktan kaybolur. Kerim bu, “dava delisi Kerim”!

Yıllar geçer…Dernek bakımsız, mescit kapalıdır. Gündüz rüyalarında dahi derneğin ve mescidin açıldığını gören Kerim, hakikatle karşılaşınca, büyük bir sarsıntı geçirir. Vaktiyle dernekte konuşurken mangalda kül bırakmayanlar, dergiye ilan vermemek için binbir mazeret üretirler. Derneğe vefa kabilinden nadiren uğrasalar da, artık dâvaları filan kalmamıştır; hayat hükmünü yürütmüş mevki, makam, para herşeyin önüne geçmiştir.

Elbette Mustafa Kutlu bizim hikâyemizi anlatıyor. Hepimiz bu hikâyede bir ismi şöyle veya böyle temsil ediyoruz. Ben derim ki, dâva delisi Kerim Cahid Çollak’ın ta kendisidir!

Bilahire Cahid Bursa’yı mekân tuttu. Yıldırımın huzurunda* durmayı seçti. Mustafa Kara’dan sonra onun varlığı Bursa’yı bizim için bir daha önemli kıldı. Kitabevi açtı. Gidip geldikçe mutlaka uğrar, umut yükümüzü yüklenirdik. Sonra o kitapçılar çarşısı kapandı, Ulu camiin karşısında Orhan Gazi yapısı Emir Hanı’nda kitapçılık ve yayıncılığa devam etti. Yayıncılıktı Bursa için çok güzel şeyler yaptı.

Bursa’ya gitmek, bizim için ilk Cahid’e uğramak anlamına gelmeye başladı. Kapağı Emir Hanı’na atar, Ulu Camiin minarlerinin gölgesinde, ardı arkası kesilmeyen çaylar refakatinde sohbeti koyulaştırırdık. Emir Hanı’ndan sonraki durak Tahtakale’deki handı. Burada da durum değişmemişti, hep bir hal üzere olan Cahid’i görmek isteyenler bu son mekanın da müdavimi olmuştu.

Cahid hep aynıydı. Ümitsizliğe değil kolunu, tırnağını bile kaptırmamıştı.

Türkiye Yazarlar Birliği’nin Bursa şubesi kurulması gerektiğinde, Cahid yine bizimleydi. Öyle pek fazla yazmış çizmişliği yoktu, ama onun dergâhına devam edenlerin çoğu yazar çizerdi. Cahid şubede hep itidali ve istikrarı temsil etti. Ona herkes ağabeyi muamelesi yaptı. O da ağabeylik şanına yakışır davrandı hep.

Türkçenin Uluslararası Şiir Şölenlerinin ilkini 1992’de Bursa’da yaptığımızda en büyük destekçimiz Cahid idi. O başlangıcın heyecanı ile Türkmenistan’daki şölende de beraberdik. Zor şartlarda bu büyük yolculuk Bursa’dan başlatılmıştı. Aşkabad, Almatı, Girne, Strazburg, Üsküp, Akmescid, Bakü, Prizren, Bişkek ve Kazan...Belki de onun dünyayı dolaşan bir faaliyet olması Cahid gibi ihlaslı kardeşlerimizin yüzü suyu hürmetinedir.

Cahid, öyle sanıyorum ki Nureddin Topçu hocamızla son yıllarından en çok konuşan, görüşen arkadaşlarımızdandı. Ondan aldığı feyz sözde değil özde idi.

Nureddin Topçu İstanbul’da yadedilmediğinde, onun gayretleriyle Bursa’da anılırdı. Temmuz sıcaklarında Bursa yollarına düşer, dostlarla buluşurduk. Son olarak merhum Topçu’nun vefatının 40.yılı dolayısıyla İstanbul’da düzenlediğimiz bilgi şöleninin tertip heyetinde o da vardı...

2017’nin ocak ayı iptidası çetin kış şartlarıyla anılacak. Cahid böyle bir kış gününde son yolculuğuna çıkıyordu. “Bir garip ölmüş diyeler” mısraını kimbilir kaç defa zihnimden geçirdim.

Bursa’nın en maneviyatlı merkezlerinden Emir Sultan Camii ancak cumalarda görülebilen bir cemaatle dopdoluydu. Fark şuradaydı: Bu cemaat sadece Bursa’da mûkim olanlardan teşekkül etmiyordu. Ankara’dan, İstanbul’dan ve hatta başka şehirlerden gelenlerle büyük bir cemaat oluşmuştu. Cahidin sağlığında bir arada görmek istediklerinin büyük bir çoğunluğu -şöyle bir ölçü koyabiliriz: Sağlığı elverenlerin ekserisi- oradaydı. Onun sonsuzluk yolculuğuna bu yüzden mutlu gittiğinden şüphe yok...

Biz Cahid’den neler saklıyoruz, o ayrı bir bahis; fakat o hepimizden çok şey götürdü. Mekânı cennet olsun!

 

*"Yıldırımın Huzurunda" Nureddin Topçu'nun şeyhi Abdülaziz Efendinin vefatı üzerine yazdığı yazı. Taşralı kitabında yer alır. Topçu, yazıda Bursa'da hissettiği ürpertileri kayda geçirir. 

tarama0001.jpg

1970'li yıllar: Ezel Erverdi, D. Mehmet Doğan, Mustafa Kutlu, Cahit Çollak

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
D.Mehmet Doğan Arşivi