Türkiye Kürtleri'nin geleceğine dair
Cemil Meriç yazılarının çoğunda, okuyucuya "buna ne gerek var; bilmiyor muyuz?" dedirten uzun kavram izahları yer alıyor; niçin: Çünkü hangi kavramın hangi mânâyı işaretlediğini bilmeden mesafe alınamayacağı açıktır.
Herkesin kendi lugatçesini cebinde taşıdığı bir ülkede yaşıyoruz biz; böyle ülkelerde bilim gelişmez, fikir bunalır, siyasetin zemini kayar, retorik bıktırır ve vuzuh savuşup gider.
"PKK terörü" kavramının hâline bakınız; Otuz senedir askere pusu kurup karakol basarak, şehirlerde kalabalık yerlere bomba atarak siyaset yapmayı sürdüren bir örgüt var karşımızda. Hâlâ etkili eylemler yapabilmesi mucize gibi bir şey; eğer bu bir başarı ise, sebeplerini şöyle bir düşünelim: Evvelâ uluslararası destek ve himâyeden bahsedeceğiz, daha sonra toplumsal destekten söz etmeliyiz. Toplumsal destekden kasdım açık: PKK'nın eylemleri ile Kürt dâvâsının düne nazaran daha iyi yerlere geldiğine inananlarımızın sayısı azımsanamaz seviyede; çünkü Kürt dâvâsı, PKK ile iç içe geçmiş, ayırdedilemiyor. Öyle puslu ve tehlikeli bir anlam karışıklığı ki, PKK'yı lânetlediğinizde bazı Kürtler alınganlık gösterebiliyor. Sırf örnek vermek için zikrediyorum, mesela Dev-Sol ve buna bağlı örgütlerin eylemlerini kınadığınızda herhangi bir etnik topluluğu rencide etmiş olmazsınız da PKK'nın ismi geçtiğinde sinirler geriliverir.
Adam öldürüp silah kullanarak siyaset yapan, üstelik etnik aidiyeti forma gibi sırtından çıkarmayan bir örgütten Kürt halkı ne bekliyor, ne bekleyebilir? Fanatik Kürtçülerin cevabı malum; Milli kurtuluş mücadelesi, işgalci güçlere karşı yürütülen şanlı savunma hamleleri vb... Kaderini Türkiye'nin kaderine bağlı gören mutedil Kürtler insafla düşünsünler ve şu PKK vizyonunun, -meselâ- gelecekte nasıl bir Kürt toplumu biçimlendireceğini tahayyül etsinler; ürpertici bir tasavvurdur bu.
DTP'nin kapatılmasını demokratik nizamımız için doğru bulmuyorum fakat siyasi hamle inisiyatifini "dağ kadroları"ndan alan bir siyasi hareket, kendi meşruluğunu bile silah haline getiriyor demektir. Niçin mücadele ediyoruz ki biz? Silahsız politik mücadele için, sivil siyaset için. O zaman "Kürt demokratları"ndan önemli bir jest beklemeye hakkımız var. Siyasi, toplumsal ve kültürel hak mücadelesinde "Türk demokratları" ile aynı safta buluşmak için PKK'dan, cebir siyasetinden, silahlı mücadeleden, gerilla edebiyatından -ve artık lütfen- ezilmişlik edebiyatından artık kendilerini ayrıştırmalı ve başka bir ses yükseltmelidirler; başka bir ses.
Bazı yazarlar Kürt taleplerini yeniden liste yapmaya başladılar; içlerinde mâkul olanı da var, kabul edilemeyecek derecede abartılısı da; düşünüyorum, bunların hepsine "evet" denilse Kürt meselesi çözülmüş olacak mı? Olmaz, çünkü ezilmişlik ve mağdur edilmişlik psikolojisi en ılımanından en müfritine kadar Kürtlerde yaygınlaşmış bir beklentiler silsilesi meydana getirmiş bulunuyor. Değil Türkiye'nin doğusundan, tamamından vazgeçseniz, bütün insanlık tarihine karşı kendini alacaklı hisseden bu toplumsal psikolojiyi birkaç kuşakta değiştirmeniz imkânsızdır.
Türkiye Cumhuriyeti hükümetleri, Kürt meselesini kavramakta, PKK terörü ile mücadelede hayli yanlışlar yaptılar, bizler de bu konu hakkında düşünüp yazarken zaman zaman hataya düşmüş olabiliriz; işte bütün basın bu konuda devleti ve hükümeti eleştiriyoruz fakat Kürt cihetinden aynı mealde içe dönük eleştiri sesi yükselmiyor; yükselmiyor çünkü PKK'nın silaha ve diktaya dayalı yönetim anlayışı muhalif sese tahammül göstermiyor, mutedil Kürt aydınlarını da zihni baskı altında tutuyor. Türkiye'nin Kürtleri için PKK'lı bir gelecek kâbusların en büyüğüdür; bu ihtimâli kurcalayan bir içe dönük eleştiri okudunuz mu hiç?
Ilımanından radikaline bütün Kürtler artık bir karar vermeli ve bugüne kadar hayli işe yaradığını düşündükleri silahlı mücadele stratejisini Kürt dâvâsından cesaretle ayrıştırırak meseleyi artık meşrû zeminlerde meşrû araçlarla yürütmeli. Bugünler, böyle bir siyasi ve fikrî dönüşüm için hâlâ elverişlidir.