Mahallenin dert ortakları
Eskiden mahallelinin dertlerini dinleyen ve sorunlarına çare bulmaya çalışan ablalarımız ya da ağabeylerimiz olurdu. Bu kimseler kimi zaman mahallenin manevi teyzesi kimi zaman bakkal amcası kimi zaman en yakınınızdaki caminin imamı olurdu. O zamanlar insanlar bu kimselere güvenir, sırlarını açarlar ve onların tavsiyelerini dikkate alırlardı. Nitekim insanoğlu sırtında taşıdığı yükü paylaşacak bir dosta bir yoldaşa her zaman ihtiyaç duymuştur. İslam tarihinde bu görevi çoğu zaman, aydınlar, insanlığa ışık tutan İslam büyükleri yapmıştır.
Son yıllarda Batı’da pastoral eğitime rağbetin arttığını görmekteyiz. Pastoral eğitimin babası sayılan AntonBoisen sorunlarını güvenilen bir kişiyle paylaşan kişileri rahatlatan şeyin, kişinin kendisine destek veren kişiye güvenmesi ve kendini yaratıcıya daha yakın hissetmesi olduğunu söyler.
Hz. Peygamber “kim bir mümin kardeşinin sıkıntısını giderirse kıyamet günü de Allah onun sıkıntısını giderir” buyurmaktadır. İnsanoğlu hangi konumda olursa olsun, kendi türüyle hemhal olma ihtiyacı içindedir. O nedenle ailede ya da mahallede insanlara gönüllerini açacak şefkatli ve anlayışlı insanlar mutlaka olmalıdır.
Günümüzde insanlar küçük sorunlarını dahi psikolog yardımıyla çözmeye çalışıyorlar. Çünkü kimse kimsenin yükünü taşımak ve meramına çare bulmak istemiyor. O yüzden yalnızlaşma ve ruhsal sorunlar her geçen gün biraz daha artıyor. İnsanlar kendi yaralarını kendi imkânlarıyla sarmaya çalışıyorlar, çare bulamayınca da bir psikoloğa gidiyor ve yardım alıyorlar. İslam, kardeşlik ve yardımlaşma konusuna kuvvetle vurgu yapar fakat buna rağmen İslam toplumlarında yalnızlıktan, çaresizlikten ve anlaşılamamaktan şikâyet eden insanların sayıları hızla artıyor.
Günümüzde insanların en büyük sorunu iletişimsizlik ve buna bağlı olarak ortaya çıkan yalnızlaşmadır. İletişimin sekteye uğradığı bir noktada insanlar birbirlerine tahammül edemiyor ve tek başına bir kayığa binip karşıya geçebileceklerine inanıyorlar.
Bugün anlama ve anlaşılamama meselesi en büyük sorunlarımızdan biri haline geldi. Nitekim karşılaştığınız iki kişiden biri “insanlar beni anlamıyor, kimse beni dinlemiyor” diye şikâyet ediyor. Çünkü fertlerin karakterlerini şekillendiren küresel kapitalist kültür her şeye kazan-kaybet nazarıyla bakıyor. İnsanlarla ilişkilerinizden tutun da, eğitim yaşantınıza, komşunuzla kurduğunuz iletişime kadar her şeye çıkar odaklı yaklaşıyor. Bu durum öyle bir hal alıyor ki, farkında olmadan insani ilişkilerinizi çıkar ve rekabet eksenine taşıyorsunuz.
İnsanlarla ilişkilerinde rekabeti öne çıkaran, verici olmaktan ziyade alıcı olmaya odaklanan kimselerin anlaşılamamaktan ve yalnızlıktan şikâyet etmeleri beklenen bir durumdur. Zira doyum verici ilişkiler ancak kişinin karşı tarafın yükünü hafifletmesi ve bunu bir sorumluluk olarak addetmesi ile mümkün olabilir.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.