Nerede duruyoruz?
Başarısını kendinden, başarısızlığını başkalarından bilen insanların sayısı her zaman çoktur. Kıskanç olurlar. Sabır gösterip katlanmak gerekir. Öte yandan şunu da biliyoruz, yaşıyoruz: Çalışkanlık ve fedakârlık sonucunda ortaya çıkan başarıyı herkes hazmedemez. Kiminin de aklı almaz. Altında yahut arkasında bir şey arar.
Bazılarına bir imkânı devrederler. Kimi de sıfırdan bir imkân oluşturur. Hangisi daha kıymetli diye sormamıza gerek yoktur. Zorlukla beraber gelenin güzelliği başkadır. Mevcut siyasi tabloya bakmamız yeterlidir.
Kimi dost edinir, kimi adam toplama telaşında olur. Toplanan dağılır, dağılmıştır. Dostluk ise her daim tazedir. İki cihanı da yakından ilgilendirir. Buraya bir okuma parçası alalım: “Hz. Dâvûd (a.s.) Hakk'a (c.c.) yalvarıp dedi ki: İlâhî! Dünyada sultan denen kulların ve onların hazineleri var. Pekiyi, senin hazinen nerdedir? Ferman geldi: Ey Dâvûd! Benim hazinem, mü'min kullarımın gönülleridir.” (Dr. Hayati Bice, Hoca Ahmed Yesevî, sayfa 281)
Yanlış başlayanın doğruyu bulması vakit alır. Hem fazladan yorulur, hem de başkalarına yorgunluk verir. Kibir denilen illete bu civarda da rastlıyoruz. Kusur olarak gördüğümüz bir şeyi düzeltmeye çalışırken daha çok hata yapabiliriz. Kaynak vermeden yazalım ki başka anlamlara gelmesin. Yazarımız küçük bir yanlışa değiniyor: “Bir az da dikkatsizlikten bir çok hatalar meydana gelmiştir.” Böylece bu kısa cümlede üç yanlış birden yapmış oluyor. Doğru nerede kaldı?
Ne kadar dikkatli bakarsak bakalım, bazı şeyleri göremeyiz. Ancak isterlerse ve nasibimizde varsa, kendilerini gösterirler.
İnancımız şudur: Dünya yük, Allah büyük. Hayat, uzun bir yürüyüşün, soluksuz bir koşunun adıdır. Geçtiğiniz insanları araçlarla taşıyıp önünüze koyabilirler. Sonuç değişmez. Bir şey olmamıştır ve olmaz.
***
Ömrümüz boyunca sayısız insan tanırız. Kimi üzer, kimi sevindirir. Aziz hatıralar ile derin pişmanlıklar aynı evde oturur.
Bazı insanlar insanları yiyerek beslenirler. Emekleri zimmetlerine geçirerek ilerleme yoluna giderler. Başarınızda hak iddia ederler. Hayatınızı ipotek altına almaya çalışırlar. Dürüstlük ve samimiyet, hepsini etkisiz kılacak güçtedir.
İnsan tercihlerinden oluşur. Birini seçtiğimiz zaman diğerini dışlamış veya karşımıza almış olmuyoruz. Düşmanlık edemeyiz. Ben bunu sever veya seçerim, sen şunu. Referanduma baktığımız pencere de evvela burasıdır. Bir misal daha: Coğrafi olarak İslâm âlemi ile Hıristiyan dünyası arasındayız. İsteyen dünyayı, dileyen âlemleri seçer.
Devam edelim. İyilik, yalnızca insanlara yardım etmek değildir. Maddî ve manevî olarak sevindirmek vs. Düzgün ve dürüst bir insan olmamız da başkalarına iyiliktir. Nasıl biri olduğumuzu sahiden biliyor muyuz? Kendimizi merak etmeliyiz.
Süleymaniye'deki asırlık sığla ağacına uğradım geçen gün. Şunu yazdırdı bana: “Bütün gün ayaktasın, yorulmaz mısın?” Konumuzla ilgisi nedir bunun? İhtiraslarımız, hırslarımız ve hınçlarımız bütün gün ayakta. Gönlümüz yoruldu, yoruluyor. Mübarek sözdür bu: “Göz uyur, gönül uyumaz.” Sanki gönlümüzü de uyutuyoruz.
Gıdaları, eşyaları saklama ve koruma koşulları vardır. Kendimizi korumanın şartlarına dikkat etmezsek, çabuk bozuluruz. O halde soralım: Ne durumdayız?
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.