Âlimin Değeri ve Otoritesi 1
Alim, sözlükte ilim sahibi, bilen, bilgin, bilgili, belli düzeyde bir bilgi birikimine sahip olan kimse demektir. İslâm'da her ilmi bilene “alim” denmez. Belki âlim; Allah'ın kitabı Kur'an-ı Kerîm başta olmak üzere Resulullah'ın hadîslerini ve bütün sünnetini bilen, diğer İslâmî ilimlerden gerektiği şekilde haberdar olan, belli seviyede bir bilgi birikimine ulaşmış kimseye denir. Böylesi çalışkan ve kabiliyetli kimseler temel İslâmî bilgileri aldıktan sonra, belli bir ilim dalında daha çok ilerleyip özel bir ihtisas alanına sahip olurlar.
İslâm’da ilimler farz-ı ayn ve farz-ı kifâye diye ikiye ayrılır. Farz-ı ayn ilimler, herkese lazım ilimlerdir. Farz-ı kifaye ise, toplumdan bazılarının öğrenmesi ile diğerlerinden sorumluluğun kalktığı ilimlerdir. Öyleyse her Müslüman toplum, kendine lazım olan ilimleri öğrenen alimleri yetiştirmek zorundadır. Mesela tefsir, hadis, fıkıh, kelâm gibi ilimlerde gerçek otorite sahibi âlimlerin varlığı bir zarurettir. O zaman alimler, daha çok ihtisas sahibi olduğu alan bilgisi ile tanınırlar. Mesela fakih, müfti, müçtehit, fıkıh ilmi alimidir. Müfessir, tefsir bilgisi alimi olduğu gibi, muhaddis veya hadisçi de, hadis ilimleri alimidir.
Alimler bir yandan devlet içinde görev alarak toplumun yasama, yönetme, yargı işlerine bakarken, bir yandan da resmi veya özel eğitim öğretim işlerini yürütürler. Bu işler genellikle devlet ile iç içe olan idarî işlerdir.
Alimlerin bir başka önemli görevleri de, toplumu genel denetim ve koruma adına yaptıkları “emr-i bi'l-ma'ruf ve nehy-i ani'l-münker” işleridir. Yani iyiliği emretme, kötülükten nehyetme işleri. Buna göre alimler, toplumda Allah'ın emir ve yasaklarının tam anlamıyla uygulanıp uygulanmadığını, yöneticilerin Allah'ın hükümlerini uygulamada titiz davranıp davranmadıklarını kontrol ederek, hem halkı, hem de yöneticileri denetlerler.
Âlimler, ümmetin ileri gelen şahsiyetleri demektir. Âlimler, her hususta İslâm'ın izzetini koruyan, İslâm'ın hâkimiyeti için gayret sarfeden, Allah'ın ahkâmını uygulama hususunda ihmalkâr davranan yöneticileri her zaman uyaran, bilgili oldukları kadar cesur ve sorumluluk yüklenmede kahraman kimselerdir.
İslam âlimi, “ulu’l emr”, yani “buyruk sahibi” kimselerdir. Bir diğeri de Müslüman idarecilerdir ki o da elbette devleti İslam üzere yönetebilmek için mecburen alim olacak ve alimlerden oluşan yardımcılar, müsteşarlar edinecektir.
Bu yüzden alimlere itaat, Allah'a ve Resulüne itaat demektir. İşte bunu bildiren ayet:
“Ey iman edenler, Allah'a itaat edin, peygambere de itaat edin, sizden olan yetkililere de. Sonra bir şeyde anlaşmazlığa düştünüz mü, hemen Allah'a ve Peygamberine arz edin onu, eğer Allah'a ve ahiret gününe gerçekten inanan müminler iseniz. Bu hem hayırlı hem de netice itibariyle daha güzeldir.”(Nisa, 59.)
İlmin ve alimin ayağa düşürülmek ve otoritesi yok edilmek istendiği zamanımızda bu konuyu biraz daha açmamız gerekmektedir sanırım. Ama öteki yazıda inşallah.