Fatma Tuncer

Fatma Tuncer

Bir adamın hikâyesi

Bir adamın hikâyesi

Otuz yaşlarında genç bir adam… Üç yıl evvel Suriye’den Türkiye’ye mülteci olarak gelmiş. Kendi tabiriyle doğup büyüdüğü şehri ve varlığına anlam katan bütün yakınlarını kaybedip, yoksulluğa ve yalnızlığa duçar olmuş…
 
Türkçe bilmiyor, Türkiye’de tanıdığı ne bir arkadaşı ne de bir yakını var. Beklenmedik bir zamanda rüzgâr onu alıp, ıssız bir vadiye bırakmış. Acı kokan hikâyesini özetlerken boşluğa doğru bakıyor ve yoksulluğun sadece parasızlık olmadığını aynı zamanda sevilen kişi ya da nesnelerden mahrum kalmak anlamına da geldiğini vurguluyor. Gözlerini yere dikiyor, özenle büyüttüğü hayallerini düşünüyor sonra sessizce yutkunuyor. Hiç konuşmadan boşluğa doğru bakıyor ve bütün yaşanmışlıkları gözlerinin önünde bir film şeridi gibi geçip gidiyor. Ağlamak istiyor fakat acı boğazına kadar geliyor ve orada derin bir sızıya dönüşüyor. Geride bıraktığı metruk hayatını düşünüyor.
 
Adam otuz yıllık yaşanmışlıklarına veda etmek zorunda ama nasıl? Yapamıyor, derin bir acı hissediyor ve yabancısı olduğu bu şehirde sevdiği kişi ya da nesnelerin gölgesine çekiliyor ve onlardan güç almaya çalışıyor. 
Kendisine neler hissettiği ve neler yapmak istediği sorulduğunda sessizce yutkunuyor, ufuklardan biri çıkıp da elinden tutacakmış gibi boşluğa doğru bakıyor. Ellerine uzanacak bir el, ruhu teskin edecek bir ses arıyor. Ama olmuyor…
Varlığımıza anlam katan kişi ya da nesnelerden uzaklaştığımızda yalnızlığa düşer ve tutunacak bir dal ararız.
 
Doğup büyüdüğümüz mahalle. Birlikte hayaller kurup birlikte büyüdüğümüz arkadaşlarımız. Bize kim olduğumuzu hatırlatan kişisel ve kültürel kimliklerimiz. Her gün yüz yüze geldiğimiz komşularımız. Bir bebek hassasiyetiyle büyüttüğümüz hayallerimiz. Yaşadığımız acı ve ayrılıklar. Göz pınarlarımızdan aşağı doğru yuvarlanan yaşlar. Bizi teskin eden dostlarımız.
 
Ve maziden süzülüp gelen bütün yaşanmışlıklarımız… Düşünün bütün bunlara veda edip hiç bilmediğiniz bir şehrin sokaklarında yeni bir hayat aramaktasınız. Ne kadar meşakkatli ve ne kadar zor bir yolculuk değil mi? Ve siz sıfırdan başladığınız bu yolculuğa tek başına devam etmek zorundasınız…
 
Çok zor! Şimdi her şeyini kaybetmiş bir yoksulsunuz peki nereye koşacaksınız?
Bu engebeli yolları nasıl ve ne şekilde aşacaksınız? Kimden yardım alacak, meramınızı kime hangi yöntemle anlatacaksınız? Boğazınıza düğümlenen acıyı hangi teselli ile yok edeceksiniz?
Yoksulluğun sadece parasızlık olmadığını aynı zamanda sevdiklerinizden de ayrılmak olduğunu hiç tanımadığınız insanlara nasıl anlatacaksınız?
 
Bilmiyorum… Şehrin kıyısında yaşam mücadelesi veren, yeni bir iş yeni bir hayat kurmaya çalışan Cemal’in yaşama bundan sonra nasıl ve hangi dirençle tutunacağını bilmiyorum…
Not: Cemal Kardeşimiz, bütün yakınlarını Suriye’de savaşta kaybetmiş… Şu an İstanbul’da insanların yardımıyla geçinmeye çalışıyor. Acil işe ve desteğe ihtiyacı var. İlgilenen kardeşlerimizden Allah razı olsun.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Fatma Tuncer Arşivi