Bize ne kalacak?
Okumalarımı yaptım, notlarımı aldım. Yazı için masaya oturuyorum. Tam o sırada salâ sesi gelmeye başladı. Mahallemiz sakinlerinden ve cami cemaatinden. Malatyalı. Cenazesi memleketine gönderilecekmiş. 'Köye giden cenaze' ne kadar anlamlı ve dokunaklıdır. Bize çok şey anlatır. Sona eren bir hayalin ardından.
Günün bu saatinde, yani sabah dokuzda, aklıma ilk gelen: Ölüm bizi diri tutuyor. “Ölmeden evvel şunları yapmalı, bunları tamamlamalıyım” diyoruz. Ölüm duygusu veya hakikati, insanı çalıştırıyor. Normalde tersi olması lazım. 'Nasıl olsa ölüm var” bahanesiyle.
İnsan ölümlü. Fâni. Geliyor ve geçiyoruz. Bırakıp gideceğiz. Asla bizim olmayacak, elimizde kalmayacak şeyler için ölümüne mücadele etmemiz ne garip. İstanbul Arkeoloji Müzesi'nde bir tarla tapusu görmüştüm. Hitit devrinden kalma bir tablet. O tarla, günümüze kadar kaç yüz kere el değiştirmiştir kim bilir? Nice insanı üzmüş veya sevindirmiştir. Tarla yerli yerinde duruyor, sahiplerinin ise kemikleri bile kalmamış. “Var biraz da sen oyalan.”
Şu an yan binayı yıkıyorlar. Dozerler çalışıyor. Ne hayallerle yapılmıştı, ne hayallerle yıkılıyor. Hayat böyledir. Dünya budur.
Elde etmeye çalıştığımız, bunun için kendimizi ve çevremizi perişan ettiğimiz şeylere bir bakalım. Mal mülk, mevki makam, şan şöhret.
Bir düşünelim: Kendi hırsımızı, ihtirasımızı dava olarak görüyor ve gösteriyor muyuz? Böyle insanlar her çağda çoktur ve yorucudur.
Hakkımıza razı gelmediğimiz, nasibimize rıza göstermediğimiz zaman, haksızlık yoluna girme tehlikesi oluşuyor. 'Yetinme ahlâkı'ndan yana olmalıyız.
***
Geçmiş gün. Kıymetli bir arkadaşla sohbet ediyoruz. Sadık Battal. Söyledikleri: “Hadi, biz bu dünyaya imtihan için gönderildik. Peki, ağaçlar, kuşlar, çiçekler niye yaratıldı, bunu hiç düşünüyor muyuz?” Buyrunuz. Bizi yormadı, cevabı da kendisi verdi: “Bu zorlu imtihanda bize yarenlik etsin, ferahlık versinler diye.”
İncelikler diyarındayız. Böyle inanırsak, her şeye bu hassasiyetle yaklaşırsak, daha güzel olacağız. Aslında doğaya değil, kendimize zarar verdiğimizi anlayacağız. Adaleti binalarda değil, kalplerde aramalıyız, arayacağız. Bir insanı yoktan yere üzdüğümüzde, bunun neye dokunduğunu bileceğiz.
Yaşımızla beraber gördüğümüz ölümlerin de sayısı artıyor. Akranlarımızın anne ve babaları, ağabey ve ablaları birer ikişer veda ediyorlar. 'Sıralı ölüm' listesinde adımız varsa eğer, geliyor demek bu. Kendi adıma, bu beni fazlasıyla uslu insan yapıyor. Akıllanmaktan ziyade mülayimleşmek. Evet, uslanmak.
Bu yalan dünyadan bize ne kalabilir? Tamam, oyalandık, ettik. Neye muhabbet duyduk ve duyuyoruz? Peşinde olduklarımızla birlikte nereye doğru gidiyoruz?
Zaman, usulca, görünmez izler bırakır. O izleri fark ettiğimizde, artık yapacak bir şeyimiz kalmamıştır. O noktaya gelmeden kendimize gelelim inşallah.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.