Nereden döndük?
Birinci Dünya Savaşı esnasında birçok batılı siyasetçi ve askerin kafasında aynı şey vardı: Türkleri Anadolu'dan tamamen atmak. Bu bir sır değil. Dönemin yazışmaları, belgeleri birer ikişer ortaya çıkmaya başladı. Yaşanan tam olarak şudur: Bir milletin vatanına göz dikmek.
İstiklâl Harbi ve Anadolu'nun elde tutulması. Son yurt haline gelmesi, getirilmesi. Devamında iklimin ani bir şekilde değişmesi.
Bir milleti asimile etmek isterseniz, önce diliyle oynar, harflerini ortadan kaldırırsınız. Sonra inanca müdahale eder, kültürün yatağını değiştirirsiniz. Elindeki takvimden üstündeki kıyafete kadar. Bunun adı 'milletin hayatına göz dikmek' oluyor.
Manzarayı görmek için resmî tarihin birkaç adım dışına çıkmak yeterlidir. Efemeraya, yani eski gazete, dergi, belge ve fotoğrafa biraz merakı olanlar, durumun vahametini daha iyi anlayacaktır.
Türkiye nerelerden döndü? Artık bu sorunun cevabı rahatlıkla yazılıyor, konuşuluyor.
Murat Erol yönetiminde çıkan Notlar dergisinin yeni sayısında, Süleyman Hayri Bolay'ın önemli bir makalesi yayınlandı. 1930 ve 40'lı yılları anlatan ifadelerden biri: Aynı senelerde başbakan Şükrü Saraçoğlu, “İslâmiyet'ten Türkiye'nin kurtulması için daha otuz seneye ihtiyacımız var” mealinde konuşuyordu.
Türkiye, işte buralardan döndü. Evvela buna 'evet' diyoruz.
Millî iradeyi milletten kaçıranlar yolun sonuna gelmiş görünüyorlar. “Bizim istemediğimiz bir şeyin bu ülkede olması mümkün değil” diyorlardı. Siz kimsiniz? Kara kibir nihayet yıkılıyor.
***
Her zaman söyleyelim, yazalım: Bir insanın varlığına tahammül edememek kusur değil, suçtur. Ülkemizde onlarca yıldır yaşanan maalesef budur.
Birkaç gün sonra 28 Şubat'ın yıldönümü olacak. Fazla eskiye gitmeden, sadece oradan buraya yürümemiz bile, bize her şeyi gösterecektir. Yirmi yılımızı bir cümleyle özetlersek: Allah Türkiye'yi korumuştur. Bir de sorumuz olsun: Erbakan ile Erdoğan'ın şahsında, aslında kimlere ve neye tahammül edemediler, edemiyorlar?
Bir daha asla eskisi olmayacak şeyler vardır. İlâhî hükmün ilerleyişini hiçbir kul tanesi engelleyemez.
Olayları takip ediyoruz. Ana gövdeyi suçlamak, zan altında bırakmak için olmadık işlere girişiyorlar. Son örnek sanat merkezinin kundaklanması oldu. Şunu diyelim: Çirkinlik peşinde olanlardan güzel bir şey bekleyemeyiz.
İçinden çıktığı toplumu hor gören, kendisi gibi düşünmeyenle alay eden, açık arayan, sürekli birilerini küçük düşürmeye çalışan bir zümreden / zihniyetten bahsediyoruz. Geldiğimiz, bulunduğumuz yerleri bize layık görmüyorlar. Galiba gözle beraber gönül de kararıyor.
Bize göre, pişmanlık da bir eserdir. Kalır. Öyle anlaşılıyor ki, bazı kimselerde o da yok.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.