28 Şubat ve “Cibilliyetsiz” Olmak
Çok insanın belki bilmediği unutulan kelimelerimizden birisidir “cibilliyet”. Cibilliyet, sözlükte “yaratılış” manasına gelmektir. İnsanın yaratılışı, fıtratı temizdir. Sonradan çeşitli sebeplerle bu temiz fıtrat, asil yaratılış bozulursa, ona da “cibilliyetsiz” veya “cibilliyeti bozuk” denir. Halk arasında cibilliyeti bozulmuş insana aynı zamanda “soysuz” veya “sütü bozuk” da denir. Bunlar cibilliyetsizin biraz şiddetli kullanılım halidir yani. Argo da diyebiliriz.
Hani “Her doğan, İslâm fıtratı üzerine doğar. Sonra, anne-babası onu Hristiyan, Yahudi veya Mecusi yapar” hadisi var ya, işte oradaki “fıtrat”, “cibilliyet”tir. (Buhârî, cenâiz 92; Ebû Dâvut, sünne 17; Tirmizî, kader 5.)
Cibilliyet, yani fıtrat, yani yaratılıştaki mahiyeti itibariyle her insan lekesiz, tertemiz ve İslâm'ı kabule en müsait bir biçimdedir. Sütün beyazlığı, kanın kırmızılığı, suyun duruluğu gibidir. Üzerine hiç bir şey yazılmamış bir yeni bir kağıt lekesiz ve bembeyazdır. Hiçbir şey bilmeyen masum bebekler de böyledir. İşte o bembeyaz kağıda gün gelir daha sonra ana babası, çevresi ve içinde yaşadığı hayat tarzı ve sistemi, ne istiyorsa onu yazar, onu karalar.
Evet, yeni doğan bir çocuk, fıtrat kanunlarına göre hakikatleri kabule, küfür ve dalaleti ise reddetmeye müsait bir haldedir. Bu sebeple, küçük çocuklara ne anlatırsanız, onlar hemen onu hafızalarına kaydedip, kalp dünyalarına iman ve İslâm adına yerleştirirler.
Tabi ki temiz ve selim cibilliyet, yani fıtrat, küfür ve günahlarla kirletilip köreltilebilir de. İnsan, bu inkârla, kâinat çapındaki delillere gözlerini yummuş, kulaklarını tıkamış, vicdanını söndürmüş ve fıtratını köreltmiş, haddizatında baştan temiz olan fıtratının üzerine Allah'ın (cc.) sevmediği kara lekeler sürmüş olur. Buna karşılık, insan iman ve amelle, aslında temiz olan fıtratını muhafaza eder ve saffetini korur. Yaratılışta temiz olan fıtrat, sonradan kirletilir. Fıtratın ilk baştaki hali korunmaz, imdadına koşulmaz ve bu yolda gerekli tedbirler alınmazsa, insanın ya Hristiyan, ya Yahudi, ya da Mecusi olması veya aklınıza gelebilecek küfür cereyanlarından birisine yem olup gitmesi mümkün ve muhtemeldir. Bu da onun yeni fıtratıdır artık.
Batılılaşma hareketleri İslam ülkelerinin fıtratını bozdu. Devlet, idare, yargı, iktisat, sanayi, ticaret, eğitim ve ailede Müslümana savaş açtılar. Üçüncü dünya ülkelerine ekonomik yaptırım uygulandı. Terör örgütleri palazlandırıldı. Halk fakir ve zayıf düşürüldü. Cibilliyetsizler ise, bütün bu Batılılaşma devresine “altın çağ” der ve yapılan soysuzlukları desteklerler.
Ne gibi mi?
Bu cibilliyetsizler, İslam devletini ve hilafeti yıktılar, yerine Batıdan “cumhuriyet” adı altında faşist bir devlet biçimi aldılar. Şeriatı kaldırdılar, Batıdan kanun iktibas ettiler. Temelli kurtulmak için inanç ve değerlere savaş açtılar. Başörtüsü karşıtı nümayişlerde sahne aldılar. İkna odalarını “hukuka uygun” buldular. Ezan’dan rahatsız oldular. Özgürlüklere karşı tankları “güvence” olarak görenler onlardır.
Evet, bütün bunlar bir adama “cibilliyetsiz” dedirtmeye yeter de artar bile. Batılılaşmanın gündeme girdiği günden beri maalesef aydın görünümlü cibilliyetsizler öyle çoğaldılar ki, hayret etmemek mümkün değil…
“28 Şubat Post Modern Darbesi” dendiğinde de aklıma hemen bunlar geliyor.