FETÖ’cüler rahatsız!
Gözaltılar ilk günden bu yana devam ediyor.. Daha bu şekilde genel seçime kadar da devam edecek.
FETÖ’cüler sinmiş vaziyetteler.. Ortaya çıkmaya korkuyorlar.. Ne yapacaklarını bilmiyorlar, paniklemiş vaziyetteler..
Erdoğan’dan, hükümetten korkuyorlar.. Ansızın kapılarının çalınmasından korkuyorlar.. Ama tek korkuları bu değil. Komşularından, akrabalarından da korkuyorlar. Sokaktaki insanlardan korkuyorlar. Çok fazla ortalıkta gözükmüyorlar. Öte yandan, FETÖ’den de korkuyorlar..
FETÖ deyince, hem bu eli kanlı teröristlerden, hem de bunların arkasındaki ülkeler ve örgütlerden korkuyorlar. Örgütün elindeki dosyalarından, örgütün ses kayıtlarından, örgüte karşı çıkarlarsa fabrikasyon belgelerle, iftiralarla işlerinin bitirilmesinden korkuyorlar..
FETÖ bunları öylesine korkutmuş ki, “Şefkat tokadı” diye bir korkuları daha var. Gülen’in kerametine, gizli güçleri olduğuna, çarpılmaktan korkuyorlar..
FETÖ’nün bugün aktif üyeleri, o bilinen “cemaat” kimlikli sempatizanlar değil.. Profesyonel, kripto bir takım elemanlar süreçte aktif bir rol oynuyorlar. Bunların arasında Müslim, gayrimüslim, sağ-sol, liberal her kesimden insan var. Zaten bunları sahiplenenler de ABD, AB ülkeleri, İngiltere, Vatikan ve İsrail değil mi?
Son olarak Almanya ile yaşanan kriz aslında bu işin arkasında kimin olduğunu gösteriyor.. Almanya’dan söz ediyorsanız, bu işin içinde ABD, İngiltere, Fransa, İsrail ve Vatikan var demektir zaten.. Bu NATO üyesi ülkeler, ittifak üyesi bir ülkeye karşı, Marksist, ayrılıkçı bir terör örgütünü ve bir diktatörlük rejimini ve laikçi geçinmelerine rağmen FETÖ gibi darbeci, terörist bir örgüte kol-kanat geriyor..
Bugün Suriye ve Irak’ta yaşananlar asılında bir gerçeği bütün çıplaklığı ile gözler önüne sermeye yetiyor.. Irak’a bakalım, ABD, İran’ın Irak üzerinden Haşdi Şabi adı ile Musul’a girmesine izin veriyor.. DAEŞ Irakta Kesdizani bölgesine doğru çekiliyor.. Hatırlarsanız DAEŞ, Musul’a girerken önce Türkiyeli TIR şoförlerini kaçırmış, daha sonra konsolosluk mensuplarını rehin almıştı..
Aslında DAEŞ’i Musul’a girdirenler, Musul’un Barzani üzerinden Türkiye’nin kontrolüne geçmesini istemeyenlerdi.. Hatırlayın İran’ın ambargosunu kaldıran da ABD idi.
DAEŞ yabancısı değil ABD ve batılıların. Öyle anlaşılıyor ki, “aileden biri”. Hani şu “derin aile”den..
Suriye’ye bakalım. Görünürde Rusya, Esed rejimi ile beraber, ama Türkiye ile de beraber.. Rusya ile Avrupa ve ABD arasında gerginlik var.. Bu işin bir yanı. ABD Marksist PYD’yi destekliyor.. Ama PYD öte yandan Esed rejimi ve Rusya ile de iyi ilişkiler içinde..
PYD bazı bölgelerden geri çekilirken boşalttığı alanları DAEŞ ve Esed güçleri işgal ediyor.. Ya da DAEŞ geri çekilirken Esed güçleri ve PYD işgal ediyor.. PYD, hem ABD, hem Rusya, Hem İsrail, hem İngiltere ve hem de Esed rejimi ile, PKK üzerinden FETÖ ile iyi ilişkiler içinde.
Hadi çıkın işin içinden çıkabiliyorsanız.
Peki İncirlik’ten kalkan NATO uçakları ne yapıyor, kime yardım ediyor? Ya da kimi vuruyor..
Düşünsenize Rusya, DAEŞ diye yanlışlıkla PYD’yi vuruyor.. Kimin eli, kimin cebinde belli değil..
Şimdi Barzani Türkiye ile yan yana. Öte yandan; Irak Musul’u Barzani’nin elinden almaya çalışırken PKK’lılar da Barzani bölgesinde yeni üsler kurma çabasında.. ABD İran’a göz yumuyor, İran PKK’ya..
FETÖ’cüler bu kirli oyunun her merhalesinde var.. 17/25 Aralık aslında Musul petrolleri ile ilgili bir operasyondu.. Aslında FETÖ’nün arkasındaki ülkeler ve paralelin paralelleri örgütler Gülen’i tepe tepe kullandılar.. 15 Temmuz’da bu iş bitmiş olacaktı. 15 Temmuz’u herkes heyecanla bekliyordu. Ermenilere tazminat ödeyecektik, Türkiye’de bir Kürdistan kurulacaktı, Patrikhane’nin kendine göre hayalleri vardı. Yunanistan’ın hayalleri vardı, ama olmadı işte. FETÖ’nün askerleri, her şeyi yüzlerine gözlerine bulaştırdılar. Kaldı ki, bunu ilk kez yüzlerine gözlerine bulaştırmıyorlar. 15 Temmuz’da bu işi tamamen FETÖ’cülere de bırakmamışlardı. Doğrudan kendileri bu işe el koymuşlardı. Buradaydılar, destek unsurları da, içeride ve dışarıda süreç içinde aktiftiler ve masaları başında her adımı takip ediyorlardı..
Sonuçta yine beceremediler. Yüzlerine gözlerine bulaştırdılar. Suçüstü oldular..
Aslında onlar Erdoğan’ı Uluslararası Ceza Mahkemesinde yargılatmak istiyorlardı, oysa şimdi, bu kirli oyuna destek veren ülkelerin yöneticilerinin UCM’de yargılanması gerek.
Erdoğan III. Milli Kültür Şurası’nda, (3. demek yerine neden Romen rakamları ile yazıyorlarsa, zaten Latince yazıyoruz, bir de Romen eksik kalmasın mı dediler. Bu işin ‘Milli’liği ne oluyor o zaman. Greko-Romen daha mı ‘Milli’ oluyor) Almanya’ya tavrını koydu..
Ha! Tabi “III. Milli…” derken bu işin sorumluları elbette bu işin organizasyonunu yapan şirketlerdir, ama sanırım bu konuda ayrıca dikkatli olmamız gerek..
Almanya’nın daha önce Erdoğan’a ambargo uygulaması bir krize sebep olmuştu. Şimdi de Bekir Bozdağ’a karşı aynı şeyi yaptılar. Nihat Zeybekci’ye de aynı şeyi yaptılar. Daha önce de Türkiye’ye karşı silah ambargosu uygulamışlardı. Bu nasıl dostluk, nasıl bir ittifak.. Merkel’in gücü mü yetmiyor, ya da asıl verilmek istenen mesaj ne? Yoksa Almanya’nın işgalcisi ülkeler Almanya yöneticilerini “günah keçisi” olarak mı kullanmak istiyorlar..
Yazık, çok yazık! O zaman şimdi Ankara’nın cevabını bekleyin! Selam ve dua ile..
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.