Dünden devam
İsâm âlemi ve batı dünyası diyoruz. İkincisi dünyaya düşkünlüğü ve konforu temsil ediyor.
Zengin olmak için her türlü fenalığı yapmış bir kimsenin saygınlık kazanması mümkün müdür? Bizim gözümüzde batının durumu budur.
Bütün o kaliteli giyimin, varlıklı yaşamın, yüksek servetin altında sonsuz zulüm, haksızlık ve yağma yok mudur?
Ateşli silahların verdiği üstünlükle, Afrika'dan Amerika'ya kadar yağmalanan nice medeniyet, ölçüsüz zenginlik. Asırlar boyunca başka kıtaların variyetleri ve alın terleri Avrupa'ya taşınmıştır. Haram lokmayla büyütülen çocuklar geleceğin zalimleri olur. Nitekim öyle olmuştur. Nasıl zalimleştikleri defalarca görülmüştür.
Avrupa, çalıntı mallar deposu gibidir. Mesela müzeleri hırsızlık ve yağmayla elde edilen eserlerle doludur. Sergilerken hiçbir rahatsızlık duymazlar. Komşunun boncuğunu çalan gece takarmış onu. Bunlar gündüz.
İstanbul'un işgali sırasında kaçırdıkları tarihi eserlerimizin tahmini sayısı bile söylenemiyor henüz.
Avrupa'nın ulaştığı refah seviyesini yalnız bunlarla açıklayamayız elbette. Sadece sermayeden bahsediyoruz.
***
Tarihin, yani o kadim tecrübenin söylediği hakikatler var. Gün yanılır, dün yanılmaz.
Tarih, bir anlamda doğru - yanlış cetvelidir. Oraya bakarak adım atabilir, karar verebiliriz. Yanılma ihtimalimiz daha az olacaktır.
Dünden bugüne gelen hakikatler: Batı dünyası sömürgecidir. Kapitalisttir. Irkçıdır. Faşisttir ve bu asla değişmez. Hem emperyalisttir, hem de emperyalizme karşı mücadele ettiğini söyleyen örgütlere evsahipliği yapar.
Avrupa dejenere eder ve etmiştir.
Bize insan hakları karnesi verenlerin elleri kanlıdır. Yalancının sunduğu güven mektubuna inanmayız. Katilin sağladığı can güvenliğine itimat etmez, kendi önlemimizi alırız. Almalıyız.
Zor kullanarak birçok topluluğun dilini ve dinini değiştirenler, insan hak ve hürriyetleri dersine öğretmen olarak giriyor.
Evet, kendi içlerinde bir düzen kurdular. Başarılı da oldular. Adına 'öteki' denilen toplumlara karşı tavırları ne durumda? Ömrümüz bu çifte standarda şahitlik etmekle geçti, geçiyor. Bosna'dan Suriye'ye kadar. Libya'yı niye bombaladınız? Bunun cevabını verebilecek olan var mı? Niyet okumak üzerine kurulu önleyici saldırı mı?
Batı dünyası, demokrasinin en sıkı savunucusu, yılmaz bekçisidir. Irak'a getirdikleri demokrasiden herkes memnun. Özellikle sünni çoğunluk. Afganistan'ı özgürlüğüne kavuşturdular. Mısır'da seçimle iktidara gelenleri desteklediler. Ülkemizde darbe yapmak isteyenlere yüz vermediler. Böyle mi? En başından beri önümüze konulan ile bizim bildiğimiz aynı şey değil.
Avrupalı hümanisttir ama başkasının acısına bakmaz. Mesela 1915 Olayları tartışılırken Türk tarafının acılarıyla, kayıplarıyla ilgilenen oldu mu?
***
Her zaman söylüyoruz: Avrupa Birliği'nden değil, İslâm kardeşliğinden yanayız. Bu kardeşliği tahkim edecek kurumları savunuyoruz.
Sık aldığımız tenkitlerden biriydi bu: 'Hangi devirde yaşıyoruz?' Devir değişir ama milletlerin hususiyetleri, karakterleri pek değişmez. Bugün bunu daha net görüyor ve anlıyoruz.
Bu ülkede Avrupa Birliği için bakanlık kuruldu. İslâm Birliği dediğimiz zaman bize coğrafyanın parçalanmışlığını gösterip 'mümkün değil' diyenler vardı. Bizi parçalamak isteyenler sorun olarak görülmüyor, fakat coğrafyamızın parçalanmış hali mesele ediliyor. Gerçekten garip. Peki, parçalayan kim?
Anadolu, Asya'dan Avrupa'ya uzanan bir iyiliğin adıdır. Kötülükten hareket edenler için rahatsız edici bir durumdur bu.
Aziz milletimizin hayatına kastedenlerin nerelerde yuvalandığına, kimlerden destek aldığına dikkat edelim. Sırasıyla: ASALA, DHKP-C, PKK ve son olarak FETÖ. Bu bize ne söylüyor?
İçimizdeki bölücülere, uşak ruhlulara, hainlik potansiyeli olanlara yıllarca yatırım yapmışlar. Herhangi bir konuda batı dünyasının tutumunu eleştirdiğimiz vakit, önce içimizdeki vatansızlardan savunma geliyor. Çirkin tepkiler alıyoruz. Ne kadar şükretsek az. Onlardan biri de olabilirdik.
Avrupalı birçok siyasetçinin, aktivistin ülkemize gelir gelmez soluğu belli yerlerde alması da bu yatırımın bir parçasıymış.
Avrupa aklı, birçok konuda istikrarlıdır. Düşmanlıkları gibi.
Bildiğimizi tekrar bildirelim: Namussuz kimselerden değil, namuslu insanlardan korkmak gerekir. Anlatabiliyor muyuz? Anlıyor musunuz?
***
Avrupa'nın ülkemize karşı hasmane tutumu yeni değil. Birçok ülkeye düşman diyemediğimiz için müttefik diyoruz. Bazı mecburiyetler, geçici bir süre, bizi bir yere sürükleyebilir.
Şimdi yaptırımdan söz ediliyor. Uygulanacak en tesirli yaptırım, özümüze dönmek olacaktır. Aslımızı ve tarihî vazifemizi hatırlamak.
“Adamlar yapıyor” veya “Avrupa'da böyle mi” düşüncesini zihinlerden silmek ve insanımıza özgüven kazandırmak için millî seferberlik düzenlemeliyiz.
Türkiye'nin kendi iradesiyle karar alması yahut sistem değişikliğine gitmesi batılı ülkeleri niçin rahatsız ediyor? Asıl soru ve sorun budur. Referandum veya Menbiç, fark etmiyor.
Reel politiğin neferi olmadık, olmayacağız. Duruşumuz değişmedi, değişmeyecek. Yaşananları en başından beri hak ve bâtıl mücadelesi olarak gördük, görüyoruz. Hangi milletten ve inanç grubundan olursa olsunlar; menfaat fırkasının mensuplarından insaf bekleyebilir miyiz? Hakkaniyetli davranmalarını isteyebilir miyiz?
Cumartesi günü kaldığımız yerden devam edelim inşallah.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.