Batıcılığın Getirdiği Kafa Karışıklığı
Türkiye, cumhuriyetle beraber zorla, hatta cebir şiddet ve işkenceyle İslam medeniyetinden çıkarılıp Batı medeniyetine sokulmuştur. Bu tarihten sonra da Müslümanlara İslam öğretilmemiştir. Sürekli Batı medeniyetinin iman, hukuk ve ahlak değerleri dayatılmıştır. Hatta kafirler övülmüş, Müslümanlar ayıplanmıştır. Batı ile bağlar sıkılaştırılırken, Müslümanlarla olan bağlar koparılmıştır.
İşte bu da yeni yetişen nesillerde kafa karışıklığına sebep olmuştur. O kadar ki, düşman dost diye öğretilmiş, dostlar ise düşman diye yutturulmuştur.
Şimdi Batılı kafir dostlar, birer düşman gibi davranınca, bizim insanımızın bu garibine gidiyor olmuş ve şaşırıp kalmışlardır.
İnşallah bu şaşkınlık yerini sorgulamaya ve doğruyu bulmaya sebep olur.
O yüzden Avrupa’nın Türkiye hakkında ayaklanarak canavarlaşmasını, “hak şerleri hayreyler” kabilinden karşılıyor ve seviniyorum.
Gelin işin doğrusunu hatırlayalım.
Hz. Âdem’in (as) Peygamberliği ile başlayan ve Hz. Muhammed’in (sav) Risâlet’i ile kemale ererek nihaî şeklini alan İslam Dinine, bu Allah Teâlâ’nın katında geçerli olan biricik dine iman eden her insan mü’mindir, Müslümandır ve aralarında geçen asırlara rağmen birbirleriyle kardeştirler.
Yani Hz. Âdem’in Müslüman oğulları, Hz. Nuh ile gemiye binenler, Hz. İbrahim’e arkadaş, Hz. Musa’ya yoldaş, Hz. İsa’ya havari ve Hz. Muhammad’e sahabî olanlar ve iman edenler, aynı dinin müntesipleri olarak kardeştirler.
Bu açıdan bakıldığında mü’minler kardeş olduğu kadar, birbirlerinin velisi, dostu ve yardımcısıdırlar. Onlar bir millet, bir ümmettirler.
Bunun zıddı da aynen geçerlidir. Yani Hz. Âdem’in (as) Peygamberliği ile başlayan ve Hz. Muhammed’in (sav) Risâlet’i ile kemale ererek nihaî şeklini alan İslam Dinine, bu Allah Teâlâ’nın katında geçerli olan biricik dine iman etmeyen her insan da kafirdir. Müslümanlar ile bir ana babanın evlatları olsalar bile aralarında kardeşlik ve akrabalık yoktur.
Müslümanlar ile kafirler arasında davranış olarak iki şekil vardır. Barış veya savaş. Yani kafirler din ve Müslümanlarla savaşmaz da barış içinde yaşarlarsa, Müslümanlar da onlara karşı, bir Müslümana yaparcasına hak ve hukuka uyarak, iyilik ve erdemi üstün tutarak yaşarlar. Ama savaşanlara karşı harp bitene ve barış sağlanana kadar çok sert, çok çetin ve çok acımasız olurlar.
Hz. Adem’den itibaren son peygamber Hz. Muhammed'e (sav) kadar gelmiş geçmiş bütün peygamberlerin insanlara sunmak üzere yüklendikleri tek din, tek bir ilah tarafından gönderilmiş olan İslam Dinidir. Bu bütün insanlık için değişmez bir çağrıdır.
Bu davet ve davanın tek hedefi vardır. O da sapıtmış insanlığı gerçek dine ve onun öğrettiği Rabb'e onun öğrettiği şekilde döndürmektir. O'nun yoluna iletmek ve O'nun belirlediği esaslarla eğitmektir.
Allah tarafından gönderilmiş bütün peygamberlerin sundukları bu ortak mesaja, bu ilahî davete, bu biricik dine inanan mü'minler, kendilerinden önceki ve sonraki peygamberlere inanan diğer mü'minlerle bir millet, bir ümmet ve hep kardeştirler. Çünkü bütün mü'minler tek ilaha kulluk sunan bir ümmetin bireyleridirler.