Hollanda vakâsı: Müslümanları (Türkleri) tasfiyenin başlangıcı!
Şu sözü çok duymuşuzdur: Dünyanın bugününde devletlerin içişlerine karışmamanın anlamı kalmadı. İnsan hakları, hürriyetler söz konusu olursa, bal gibi karışılır!
Bu söz ne kadar tekrarlanmışsa Türkiye’nin iç işleri ile ilgili olmuştur.
Peki aynı mevzularda, neden Almanya’nın, Fransa’nın ve elbette irapta mahalli olmayan Hollanda’nın içişleri ile ilgili konuşmayalım? Bu ülkeler, sütten çıkmış ak kaşık mı? Bunlar hiç insan haklarını ihlâl etmez mi? Hürriyetleri kısıtlamaz mı? Yargılarını, menfaatlerine göre harekete geçirmez mi?
Hele de sonuncusu!
Eskiden “Berlin’de hâkimler var” diye bir söz vardı. Şimdi Berlin’de Alman Anayasa Mahkemesi var ve konu Türkiye olunca “hayır” bayrağı sallıyor.
İşin özü: Avrupa hak ihlâllerini, özgürlük kısıtlamalarını daha sofistike yöntemlerle yapıyor. “Olmaz böyle şey!” denilince de bağımsız yargıdan, kurumlardan vs. söz ediyor.
Bugünün meselesi şu: Avrupa siyaseti, Türkiye üzerinden tanzim ediliyor. Türkiye Avrupa Birliği’ne alınırsa bu Birlik, yeni bir muhtevaya bürünecek. Bu istenmiyor. Peki, Türkiye AB’nin dışında kalırsa ne olacak? Avrupa için tehlikeli bir komşu olacak!
Avrupa, “Şark Meselesi” kavramına geri döndü. İslâm, Avrupa için birinci tehdittir! Üstüne üstlük şimdi Avrupa’da birçok ülkede, yüzde onlara varan Müslüman nüfus mevcut. İslâm demek Avrupa için dün de Türk demekti, bugün de! Avrupa’da daha çok kuzey Afrikalı olmak üzere yüzde beş oranında Müslüman nüfus olduğu kaydediliyor. Hıristiyanlardan sonra en çok Müslümanlar var Avrupa’da. Avrupa’nın geçmişinde dinî hoşgörü diye bir şey yok. Bir Yahudiler en zor şartlarda Avrupa’da var olabildi. Müslümanlara ise hiç hayat hakkı tanınmadı. “Endülüs” kelimesi Avrupa’nın Müslümanlara karşı tavrının şifresi!
Şimdi hayat hakkı tanınacak mı Müslümanlara? Avrupa eğer bunu başarabilirse dönüşerek güçlenmek fırsatını yakalayacak. Olaylar gösteriyor ki böyle bir fırsatı yakalamak yerine, yine sekter tutumlarını öne çıkarıp, Müslümanları tasfiye edecekler.
Bekleyelim, göreceğiz. Avrupa 1960’lardan beri çoğalan Müslüman nüfusu tasfiye için harekete geçecek. Belki de ilk hareket Hollanda’dan gelecek. Nitekim, “Yüzde on Müslüman çok, bunları yüzde bire indirelim.” deniliyormuş.
Avrupa’nın düşman tarifinin İslâm üzerinden Türk olması, sebepsiz değil. Avrupa’da üçüncü nesil Türkler dahi asimile edilemedi! Hatta Türkçeyi çat pat konuşabilenleri bile!
Faslı, Tunuslu, Cezayirli, İranlı... çok dert değil Avrupa için. Türkler ise ciddi problem. Türkler, Avrupa’da kendilerine mahsus bir sistem kurdular. Camiler etrafında dernekleştiler; kimliklerini kaybetmediler. Ekonomik güç elde ettiler. İşte üçüncü nesilde kimlik kaybı beklenebilirdi fakat Türkiye’de bir lider çıktı ve entegrasyon adı altında asimilasyonu reddetti. Avrupa’nın Türkiye’deki sistem değişikliğiyle ilgili bir tavır olmayarak Tayyip Erdoğan’a hayır dediğini görmeyene kör demek bile caiz değil!
Avrupa Tayyip Erdoğan’ı durduramadı, engelleyemedi ve en önemlisi iktidardan uzaklaştıramadı. Bunun için birçok yollar denendiğinden şüphe etmemek lâzım.
Anayasa oylaması, son fırsat gibi görünüyor onlara. O yüzden gazetelere Türkçe “Hayır” manşetleri attırıyorlar. Bu gidişle Avrupa, Türkçe öğrenecek!
Gelelim iç işleri meselesine: Hollanda’da diplomatik pasaportlu bakanın Türkiye’ye ait bir binaya girmesini engellemek, konsolosu gözaltına almak neyin nesi? Diplomasi ile ilgili olanlar bu kaba tertip uygulamaların ne anlama geldiğini bilir. Hollanda, açıkça diplomasinin temel ilkelerini çiğnemiştir. Halkın üstüne polis köpekleri saldırtmak ne demek? Silahlı bir kalkışma mı var, polise saldırı mı var?
Hollanda’nın dış işleri de berbat, iç işleri de!
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.