Çanakkale ruhu
Çanakkale zaferi, alışılmış bütün rutinlerin imanın gücüyle yerle bir edildiği bir zaferdir. Yüce yaratıcının düşmanın bütün hilelerinin geçersiz kaldığı, manevi gücün maddi gücü alaşağı ettiği bir mücadeledir. Yeni bir uyanış, yeni bir dirilişin adıdır…
Çanakkale’de düşman bütün teçhizatlarını kuşanıp hedefine doğru ilerlerken karşısında Anadolu’nun saf ve inançlı evlatlarını buldu. Onlar sadece yüreklerindeki azim ve cesaretleri ile çıktılar yola. İnandıkları değerleri kuşandılar ve ilk adımlarını Allah-ü Ekber diye attılar.
İnanan bir insanın kaybedebileceği neyi olabilir ki? İşte Çanakkale’de Anadolu’nun saf ve inançlı çocukları canlarını ortaya koyarak savaştılar. Aldıkları yara göğüslerindeki sevginin işaretiydi, zafer ise iman ve cesaretlerinin bir göstergesi... O çocuklar yaşamlarının en verimli çağında ölümü öldürdüler ve şehadete severek koştular. Önce vatan dediler ve topraklarını kurtarabilmek için var güçleri ile direndiler. Yaşamlarının en verimli çağında kendi beklentilerinden vazgeçtiler ve yaptıkları mücadelenin bir ibadet olduğuna kuvvetle inandılar.
Onlar şahadeti sevdiler, silahla iman gücünün çarpıştığı bir meydanda canlarını feda etmekten hiç kaçınmadılar. Batının en gelişmiş savaş araçlarını, iyi yetişmiş savaşçılarını büyük bir cesaretle alt edip, zafere koştular. Birinin gelişmiş silahları, donanımlı askerleri vardı. Diğerinin ise imanı, teslimiyeti ve şehadete olan aşkı.
Bugün İslam coğrafyası işgal ve katliamların göbeğinde yer alıyor. Müslüman evlatları mezhep ve meşrep tartışması üzerinden birbirlerini düşman ilan ediyor, vurup kırıyorlar. Küresel güç odakları ise bizim toraklarımızda istedikleri gibi at koşturuyor ve emellerine doğru ilerliyorlar. Toprakları işgal edilen Müslüman halklar açlık ve sefalet içinde yaşarken onlar katlettikleri insanların cesetlerini çiğneyerek zafer işareti yapıyorlar. Böyle bir dönemde hepimizin Çanakkale ruhunu solumaya ve o insanların direnişlerini anlayamaya ihtiyacımız var. Zira o gün Çanakkale’de toprağımıza ve varlığımıza kast eden düşmanın niyeti neyse bu gün Filistin’de Afganistan’da Suriye’de Yemen’de Myanmar’da Doğu Türkistan’da zulüm ve baskılara sebebiyet veren zümrelerin niyeti de odur. O yüzden bizler onların direniş hikâyelerini okumakla yetinmemeli, hangi inanç ve hangi ruh haliyle hareket ettiklerini de anlamak zorundayız.
Onlar İslam’da birleştiler ve birbirlerini kardeş bildiler.
Aynı siperde ve aynı safta yer aldılar
Ülke menfaatini kişisel menfaatlerinin önünde tuttular
Düşman esirlerle muamelede Resulullah’ı örnek aldılar.
Kendilerine kurşun sıkan düşmana su verdiler, ekmeğin tazesini onlarla paylaştılar. Oysa bu tavrı bugün izler kardeşlerimize dahi gösteremiyoruz. Onlar ise imanın çekirdeğinde mevcut olan şefkat ve adalet duygusunu insani ilişkilerine taşıdılar ve çağın bağrına zafer yazdılar.
İnananların tek safta yer almaları ve aynı havayı solumaları zaferin kapılarını araladı. Savaşta Kürt, Türk, Acem, Çerkez Arap hepsi birbirlerini kardeş ilan ettiler ve İslam’da birleştiler. Fakat ne yazık ki bugün bizler kardeşlik halkasında birleşip yol alamıyoruz. Ne acı!
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.