Tasavvuf Ve Tarikatlarda Rabıta
Sözlükte ilgi, alaka, münasebet anlamına gelen rabıta tarikatta müridin kamil bir şeyhe kalbini muhabbetle bağlayıp, huzurunda ve gıyabında o şeyhin sureti, sîreti ve bilhassa ruhaniyetini hayalinde kendisi ile birlikte farzederek, yanında bulunduğundaki edebe bürünmesidir.
Kısaca söylemek gerekirse kalbini sevgi ile şeyhine bağlamasıdır. Daha da kısası, rabıta muhabbettir.
Her tarikatta olmakla beraber daha çok nakşîlerde meşhur olan rabıta ile mürid kendini kontrol etmekte ve düzeltmektedir. Rabıta, henüz doğrudan Allah’tan feyz alma aşamasına erememiş müridlerin işidir. O seviyeye gelene rabıta gerekmez. Belki terki vaciptir.
Rabıta, “ihsan” ve “efdalu’l iman” denilen “her an huzurda olma” murakabe ve muhasebe haline devam ile bunu adet ve makam haline getirmek amacındadır.
Rabıta bir ibadet değil, belki seyr-i süluk yolunda başlı başına fayda sağlayan bir metot, bir erdirici yöntemdir. Şartı, mürşid-i kamile yapılmasıdır. Yapılış biçimi, birçok şekilde olabilir. Önemli olan şekil değil, haldir.
Tarikatlara en fazla itiraz, rabıta yönünden gelmektedir. Bir kısım insanlar, bunu ne alakası varsa, “şirk” kabul etmişlerdir. Oysa şirk, “İlah’ın birden fazla olması”dır. Rabıtada ise şeyh, asla ilah yerine konmaz.
Kaldı ki seven sevdiğini, istemese de kalbinde taşır, düşünür, hayal eder, hatırından çıkarmaz. Buna aşıklar ne güzel bir misaldir. Ama kimse aşıklara “müşrik” dememiştir. Taklit ise insan fıtratında vardır.
Rabıtayı isbat için aklî deliller yanında, doğrudan olmasa da dolaylı olarak bir çok naklî deliller getirilmiştir. Bunlar kitaplarda yazılmıştır. Tartışmaya açık olabilir. Bize göre meseleye müspet ilimlerden psikoloji ve eğitim psikolojisi açısından yaklaşıldığında hiçbir tartışmaya gerek kalmaz. Bizim kanaatimize göre bu bir eğitim metodudur. Dini olmaktan çok ilmî ve terbiyevî bir meseledir.
Herhangi bir ilmi, yeni bir metodla daha kısa zamanda öğreterek ilim adamı yetiştiren bir hocaya, “senin bu metodun Kur’an ve sünnette var mıdır?” diye sorarak itiraz edilemez. Aynen öyle, bir mürşide, sufi yetiştirmede bir metod olarak uyguladığı, tecrübe ve deney ile faydasını da gördüğü rabıta için itiraz edilmemesi gerekir.
“Rabıta nerden çıktı?” diye sorana cevabımız, “Ehlinin ictihadı ile ortaya çıkmıştır. İctihat derecesine ulaşamayana düşen vazife, uymaktır” olacaktır.
Sonuçta tasavvuf ve tarikatler ehli elinde olursa faydalı yol ve mesleklerdir. Tamam, ama kimse, “tasavvuf ve tarikat olmadan cennete gitmek mümkün değildir” diyemez. Aynen böyle, rabıtayı reddetmek de insanı dinden çıkarmaz. Sadece kazanabileceği bazı kemalattan onu mahrum eder, o kadar.
Madem hal böyledir, neden bu konuda bu kadar fırtına koparılır, şahsen ben anlamıyorum. Bu tür tartışmaları makul değil, abes görüyorum.
Konuyu derinden okuyup araştırmak isteyenlere “Aydınlanma Yolu Tasavvuf” kitabımızı tavsiye ederiz.
En azından http://www.cemalnar.com/index.php?Git=islamiyat&D=Oku&id=57 sitemizden takip edebilirler.