Avrupa’nın İlm-i Siyaseti
“Siyaset kelimesinin seyislikle ilgisi var” desem, “O da ne?” diyenler çıkacak. Seyislik “at idaresi” demek! Atı yönetmek, evvela “terbiye etmek” demek. Seyislik kolay değil, ince iş. Bu yüzden seyisin yaptığı iş siyasettir!
Bir canlıyı, atı, yönetmek, elbette insanı yönetmekle kıyaslanmamalı. Yine de benzerlik çok. Bu yüzden eski sözlüklerde siyaset kelimesinin karşısında “edeb, ilim, ta’lim” kelimelerini görmek şaşırtıcı olmaz. Hatta Ahterî’de “nizam-ı âlem (dünya düzeni) ve edeb” deniliyor. Meninski, “disiplin” karşılığını veriyor. Sanmayın ki siyaset, bundan ibaret. Bu kelime “ceza, ukubet” anlamı da kazanmış. Hatta “ölüm cezası, idam”, tarihimizde yerleşmiş bir anlamı. Günlük hayatta siyasetin, “kurnazlık, kurnazca hareket” anlamına kullanılmasına da alışkınız.
Batıda siyasetin, politikanın mektebi var. Hem de 19. yüzyıldan beri. Fransızların, Ecole Libre des Sciences Politiques dedikleri çok meşhur mektepleri var. Bizde “siyans politik” denilir geçilir. (Benzerini Siyasal Bilgiler Okulu olarak açtık, Mekteb-i Mülkiye’yi tadil ederek!)
Siyaset, Avrupa’nın işi! 18. yüzyıldan beri dünya siyaseti, Avrupa üzerinden yürüyor. Yirminci yüzyılın ikinci yarısında bu, biraz değişti; Amerika öne geçti. Fakat Amerika siyaseti, Avrupa siyasetinin mütemmimi idi. Hele İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra komünizmle kapitalizm arasında Soğuk Harb çatışması döneminde.
Şimdi şartlar değişti... Avrupa kültürünün üretimi komünizm, 70 yıl denendi ve kapitalizme yenildi. Ondan sonra dünya, yeni siyaset arayışına girdi.
“Medeniyetler çatışması” mı dediniz? Avrupa “medeniyeti!”nin kendi dışında varlık gösteren unsurlara saldırısı mı?
Türkiye, böyle bir saldırı ile karşı karşıya. Yüz yıl önce de böyleydi, yüz sene önce kalınan yerden devam ediyoruz. Mehmet Âkif, boşuna “tek dişi kalmış canavar” demedi.
Tükürün Ehl-i Sâlîb'in o hayâsız yüzüne!
Tükürün onların aslâ güvenilmez sözüne!
Medeniyet denilen maskara mahlûku görün:
Tükürün maskeli vicdânına asrın, tükürün!
Türkiye’nin Avrupa ile yol ayrımına gelmesinin sorumlusu biz miyiz? Doğu ile Batı arasında duran ülkemiz Doğudan aldıklarını koruyarak samimi olarak Batılı olmak istemedi mi?
Bunun için doğru yanlış çok çaba, emek ve hatta zaman harcandığından şüphe yok.
Bunu sizin istemeniz yetmiyor; dahil olmak istediğiniz dünyanın da kabulü gerekiyor. Kabul yoksa sizin ısrarınızın ne anlamı var?
Avrupa Konseyi Parlamenter Meclisi’nin kararını bu çerçevede görmek lâzım. Avrupa’ya yaklaşmak için yaptığımız her hamle püskürtüldü. Bahaneler ihdas edildi; mazeretler uyduruldu.
Avrupa korku içinde. Bu korku değişme, ipin ucunu kaçırma korkusudur. Türkiye’nin Avrupalı varlığı Avrupa’yı değişime zorlayacak,; bu onları korkutuyor.
Bunu Parlamenter Meclisi, kılıflara sararak ifade ediyor.
Siyasetçisi bunu yaparken “siyaset bilimci”si ne yapıyor?
Siyaset olarak Türkiye’de halkın iradesine karşı iç savaş ve suikast yolunu gösteriyor! Fransa Uluslararası İlişkiler Enstitüsü Siyaset Bilimi uzmanı Philippe Moreau Defarges’in adını, Avrupa’nın dobra konuşan ağzı olarak bir yere yazın.
Adamların demek istediği şu: “Ya bizim istediğimiz gibi olacaksın ya da yok olacaksın! Ey Türk halkı, bizim istediğimizi seç, bizim istediğimiz kararları al! Yoksa bu işin sonu kötü!”
Türkiye, uzun süre sütçü beygiri konumundaydı; mesele yoktu. Şimdi şahlanan bir küheylan olmaya yürüyor. Siyaset zorlaşıyor!
Ne istiyor Avrupa? Daha küçük ve etkisiz bir Türkiye. Bu İkinci İsrail’le olur. Türkiye, bölgede ikinci İsrail’in en büyük engeli. Bu arada Avrupa projesi 1. İsrail ne yapıyor?
İsrail'in Kudüs Belediyesi ile İskân Bakanlığı, Doğu Kudüs'ün kuzeyinde yer alan Atarot Yahudi yerleşim biriminde 10 bin yeni mesken projesini onaylıyor!
Zamanlama hiç şaşırtıcı değil!
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.