Erzurum Yazıları 3: Bir şehir habercisi
Yedi asırlık bir yapının sırf bugünü üzerinden konuşmak yanlış olur, onun geçen zaman içinde kaybettiği unsurları zaten yokmuş gibi göremeyiz.
En çok minareler söz konusu olduğunda bu hataya düşülür. Tuğla minareler firûze, yani “turkuvaz-türkmavisi” çinilerle desenlenmiştir. Hani şu sıralar devlet rengi olarak kabullenilen mavi-yeşil renk, gök rengi yahut batılıların ifadesiyle “Türk rengi”! Düz yivli olan Minarelerin herbiri diğerinden farklı süsleme düzenine sahiptir. Bu farklılık binanın bütünü gözönüne alındığında hiç de tuhaf kaçmaz. Çünkü bu yapıda sütunlar farklıdır, kemerler farklıdır...Hücreler dahi farklıdır.
Minarelerin farklılığı daha dikkat çekicidir elbette. Erzurum’u anlatma konusunda maharetinden şüphe edilememesi gereken Evliya Çelebi, minareleri bugünkü yarım haliyle görmemiştir ki, “minareleri eflâke ser çekmiş (başını göklere yükseltmiş) olduğundan birçok seyyah üzerinde canbazlık eder” diyor. Demek ki, iki minare şerefesi arasına gerilen ipte canbazlık edenler olurmuş! Evliya medreseyi Sultan Murat’ın onartıp top dökümhanesi yaptırdığını belirtiyor. 4. Murat’dan beri öyle imiş. Evliya Çelebi’nin temennisi: Allah tamirini nasib etsin!
Bu dua ondan sonra kimbilir ne kadar çok tekrarlandı!
İngiliz gezgini Robert Curzon 1843 depreminde çifte minarelerden birinin tepesinin uçtuğunu kayda geçirmiştir. Minarelerin üstünü tahayyül etmek yerine yarım kalmışlığına efsane düzmek! Başka yapılar için tekrarlanan “usta ve şakird” masalını çifte minareye uyarlamak...
Bu kadar büyük bir yapının harabiyeti de büyük olur. Öyleyse ne yapmalı?
İçinizden hiç Çifte Minareli Medrese’yi yıkmak düşüncesi geçmiş midir? Sizin geçmemişse bile, en az iki defa bazılarının zihninden geçmiştir; hatta dile getirilmiş, karar altına alınmıştır. Birinci Dünya Harbi sırasında cephanelik olarak kullanılan binanın içindeki mühimmatla berhava edilmesi düşünülmüştür...Rus işgali tehlikesi böyle bir düşünceyi bazılarına makûl göstermiştir. Bu maksatla binaya gelen askerlere halk karşı çıkar. Çifte Minareli Medrese’nin yıkılmasına karşı çıkan halk bu ülkedeki var olma iradesinin bu müstesna sembolünün ayakta kalmasını sağlamıştır.
Burada esas olarak yapının değil, içindeki patlayıcı maddelerin imhasının gözetildiği açıktır. İster istemez yapı da zarara uğrayacaktır. Oysa, 1930’lara doğru, Çifte Minareli Medrese’yi tamir edemeyen hükümet, onu belediyeye yıktırmayı bile düşünmüştür. Hatta belediye encümeni yıkılmasını kararlaştırmıştır...Medreseleri kapatanlar, bu eski püskü binalarını da yıksa neye zarar? Neyse ki, bazı hamiyet sahiplerinin ilgisi bu tecessüm etmiş tarihi ortadan kaldırma aybını irtikabdan Erzurum Belediyesi’ni men etmiş. Medrese temizlenmiş, iyi kötü tamir edilmiş ve etrafı açılarak park haline getirilmiş...
Çifte Minareli Medrese neden böyle bir mevkie yapılmıştır? Binanın doğu cephesi, şehir surlarına dayanmaktadır. Vahşi görünüşlü surların hemen yanında çifte minareler yükselir. İç kaledeki dizdar kasrının (kale muhafızı binası) üzerinde oturduğu bedendir bu. Kalenin en müstahkem mevkii, en kalın duvar, Medrese’nin doğu duvarını meydana getirir. Hiç şüphesiz bu seçim sebepsiz değildir. Teprizkapısı’nın üstünde yükselen bu muhteşem mimarî eser, şehre doğudan gelenlerin kilometrelerce öteden dikkatlerini çeker. Çifte minarelerin firuze çinileri parıldamaya başladığında yolcular bilir ki, Erzurum ufuktadır.
Çifte Minareli, bir şehir habercisidir, bir medeniyet müjdesidir uzaklardan gelenlere...
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.