Kara Para Uğursuzluk, Bela ve Azap Demektir!..
İKTİSAT ve finans krizinde Türkiye’ye yardımcı olsun diye, yurt dışındaki kara ve haram paranın ülkeye getirilmesi istenmiş.
Bu istek yerine getirilir ve kara paralar içeriye sokulursa, bir yararı olacaksa, 100 zararı olacaktır. Bundan kimseninşüphesi olmasın.
Kara para ne demektir?
Tek kelime ile ahlâksızlık, kanun dışılık, hainlik demektir.
İslâm dinine göre para iki ana gruba ayrılır:
Helal yollarla elde edilmiş helal, ak ve tayyib para.
Haram yollarla elde edilmiş kara ve kirli para.
Haram, kirli, kara servetler nasıl oluşmuştur?
Saçı bitmedik yetimlerin hakları yenilerek.
Halka ve devlete ait beytülmalin (bütçenin, para havuzunun) çeşitli şekillerde çalınması ve haram yiyicilerin zimmetine geçirilmesi suretinde.
Uyuşturucu ticaretiyle.
Silah ve cephane kaçakçılığı ile.
Akaryakıt ve koyun kaçakçılığı ile.
(Yukarıdaki üç madde PKK ile ilgilidir.Bunu sadece PKK’lılar yapmamıştır.)
Devlet ve belediye işlerinden haksız ve ahlâksız şekilde komisyonlar alınarak. (İnşaata ve yapılaşmaya izin verilmeyen bir araziye bu izni çıkartayım, bir milyon liranı alırım...)
Haram ve kara paralar uğursuzdur, uğursuzluk ve şeamet getirir. Böyle kara para birikimin olduğu bir ülkenin başı beladan kurtulmaz. Depremler, su baskınları, toprak kaymaları, kuraklık, hastalıklar, adam öldürmeler ve daha bir yığın afet.
Haram ve kara paraya Hak Teâlâ Hazretleri gazap eder, azap verir.
Kara para sahiplerinin şimdi keyif içinde, oh kekâh yaşamaları kimseyi aldatmasın.
Aradan mesela 11 sene geçer. Kara para babası zengin, dümdüz yolda giderken otomobil kenardaki direğe toslar. Bizim baba ya ölür, ya sakat kalır. Kaza ile ilgili raporlarda “Yahu bu dümdüz yolda bu sayın herif nasıl oldu da direğe çarptı?” diye sorulur. Sorunun cevabı bir türlü bulunamaz. O cevabı ben vereyim: Kara para kara para...
Eskiden kara paralar İsviçre bankalarında saklanıyordu. Şimdi oraya değil, Körfez ülkeleri bankalarına yahut kasalarına konuluyor. Geçenlerde Ankara’dan özel bir uçakla hayli altın külçesi gönderilmiş. Bari, onları da geri getirseler...
Kara para cehennem ateşidir, yakar.
Kara para azap demektir.
Kara para uğursuzluk demektir.
Kara para lanetlidir.
Bir şey lanetli ise ondan bucak bucak kaçmak gerek.
Kara para Cennet’e değil, Cehennem’e götürür.
Kara paranın cezası hemen verilmez, acısı hemen çıkmaz. Bazen yedi sene, bazen dokuz sene sonra çıkar. Bir çıkar pîr çıkar.
Türkiye’nin iktisadî ve malî (finansla ilgili) dirliği ve selameti dışarıdaki kara paralara kaldıysa vah bizim halimize.
(Kara para babalarına: Geleceğinizi düşünerek tir tir titreyin, ağlayın... Sonunuz çok karanlık olacaktır.)
Türkiye’de Hırsızlık Niçin Yaygındır?
FRANSIZLARA göre insanlığın en eski mesleği fahişeliktir. Bence hırsızlıktır. Fahişelik, hırsızlık meslek olur mu? Pek âlâ oluyor.
Hırsızlığın bir dar manası vardır.Başkasına ait bir malı, parayı, eşyayı haksız olarak aşırmak. Bir de geniş manası vardır:
Ehil ve layık olmadığın bir memuriyeti, makamı, mevkii kabul etmek ve bunun maaşını almak dolaylı bir hırsızlıktır.
Belediyenin bire yapılabilecek bir işi 10’a yaptırması da hırsızlıktır.
Yapılması gerekmeyen bir işi, sırf birilerine para kazandırmak için yaptırtmak, o da hırsızlıktır.
Türkiye’nin iklimine uymayan ağaçları, çiçekleri, bitkileri avuçla para vererek dışarıdan satın almak (Bunların büyük kısmı kurudu) hırsızlıktır.
Birilerine normal piyasanın on misli telif ücreti ödeyerek kitap yazdırmak veya sanat eseri hazırlatmak yine hırsızlıktır.
Bendeniz 50 yıldır yayıncılık hayatının içindeyim. Kağıt, cilt, baskı, telif ücreti fiyatlarını iyi bilirim. Halen yayıncılık yapıyorum. Benim 50 bin liraya çıkartabileceğim bir kitabı 350 bin liraya çıkartmak, bu da hırsızlıktır.
Yüz kişiyle yapılabilecek bir hizmeti 1900 kişi ile yapmak, bu da hırsızlıktır.
Üzerinde yapılaşma izni olmayan bir araziyi, allem kallem edip yapılaşmaya açmak hırsızlıktır.
Sekiz kat inşaata izin var, bunu rüşvet karşılığında 18 kata çıkartmak hırsızlıktır.
On bin metre karelik arsanın üzerinde 1500 metrelik inşaata izin var. Yine bin türlü alavere dalavere ile bunu iki üç misline çıkartmak hırsızlıktır.
Velhasıl hırsızlığın, doğrudan doğruya ve dolaylı olarak bin çeşidi vardır.
Hırsızlık nasıl önlenir?
1. Eğitimle önlenir. Okullarda bilgi ve kültürün yanında sağlam bir ahlâk ve karakter terbiyesi verilirse hırsızlığın yüzde 90’ı önlenir. Okullarda böyle bir terbiye verilmezse hırsızlık genelleşir, normal hale gelir.
2. Hırsızlık ceza kanunuyla önlenir. Hırsızlıkla ilgili cezaların çok ağır olması gerekir ki, kimse cesaret edemesin. Eden olursa, ona verilen ceza ibret-i müessire (etkili bir örnek) olsun.
3. Gerçek din ahlâkı ile önlenir. Sahte dindarlıkla, münafıklıkla, din sömürücülüğü ile hırsızlık önlenemez.
Bugün maalesef dindar geçinen bir takım adamlar hırsızlık yapıyor, kokuşma sergiliyor. Bunlar kesinlikle gerçek dindar değildir. Hiç gerçek bir dindar hırsızlık yapar mı? Peki hırsızlık yapan bu herifler nedir? Münafıktır... Türkiye’nin düzeni bozuktur, böyle bozuk düzenlerde hırsızlık yapmak caizdir diyorsa kafir ve mürted olur. Canları Cehenneme!..
Manevi asalete (soyluluğa) sahip hiçbir Müslüman haram yemez, rüşvet almaz, riba işlerine bulaşmaz, dalavere yapmaz, kara ve haram servet sahibi olmaz.
Haram yiyenler soysuzdur.
“Biz hırsızlık yapıyoruz, haram servetler ediniyoruz ama bunlarla dinimize hizmet ediyoruz...” Böyle diyenler şeddeli eşektir.
On altıncı asırda, Fransa Kralı 1’inci François’nin maiyetinde İstanbul’a gelen rahip Morand “İstanbul’da bir kimse avucuna altın doldurup kalabalık sokaklarda, çarşı ve pazarlarda gezse kimse yan gözle bile bakmaz. Pera’da da bu durum böyledir” diyor. Niçin? Çünkü hırsızlara çok ağır cezalar veriliyor. Kimse çalmaya cesaret edemiyordu.
Bir ceza kanunu, hırsızlığı ve diğer suçları önleyemiyorsa iyi bir kanun değildir.
Daha yakın tarihlerde birtakım adamlar, kapkaççılarla ortak çalışıyordu. Beni fazla konuşturmayın.
(Geçtiğimiz Pazar günü öğle yemeğini Kasımpaşa’da Yonca lokantasında yedim. Yakın masalardan birinde bir müşteri cep telefonu ile yüksek sesle konuşuyordu. “Başkanın kardeşi ile o meseleyi görüştüm. Başkan kardeşine bir büro tutmuş, işler onunla görüşülüyormuş. Falan filan...)