Doğru yoldayız
Şaka maka galiba gerçekten demokratikleşiyoruz. En azından bu haftaki gelişmeler öyle gösteriyor. Üzüntü kaynağı olduğu kadar da ümit verici gelişmeler... Bir yerde trajedilerden yapıcı, pozitif bir sonuç çıkarma gayreti olarak da görülebilir. İki gelişme: Birincisi demokrasinin olmazsa olmazları arasındaki şeffaflık ve hesap verme yükümlülüğüyle ilgili bir örnek. Aktütün katliamı onyedi askerimizin göz göre göre şehit olması anlamına geliyor. Sorumlular aranıyor. “Karşı”daki sorumlular değil sadece artık kaygıyla aranan, “bizim” içimizdeki sorumlular da, dolaylı sorumlular. İçimizde sorumluların, hesap vermesi gereken birilerinin olabileceğini tahayyül etmek bile, eskiyi bilenler için alkışlanacak bir adım, demokratikleşmede. “Hımm, belki suçluyu sadece ‘orada’ değil, ‘burada’ da aramamız, içimizdeki sorumluları da bulmamız ve hesap sormamız gerekiyor” deme cesaretini gösterebilme, o cesaretin varlığını idrak edebilecek olgunluğa gelme, yani pişme. Hiç şüphesiz bunlar, küçümsenecek, önemsiz sayılabilecek adımlar değil.
“Şehitler ölmez, vatan bölünmez!” diye bağırmak kolaydır. Asıl iş, elini taşın altına koyma cesaretini göstermekte, başını iki elinin arasına alıp düşünmektedir. Sebep olanları, sebep olanlara göz yumanları ürkmeden, cesaretle hesaba çekebilmektedir. Şimdi oraya yaklaşıyoruz. Belki bu sefer değil; ama eninde sonunda bu prosedür sonuç verecek. Bu, kaçınılmaz bir gerçek.
Aktütün trajedisi, “Ne yapsaydım yani, ben de mi Aktütün’e gitseydim” alaycı tavrıyla baştan savılacak, buna “sonuna kadar sahip çıkacağız” duruşunu sergilemekle sahip çıkılarak cevaplanacak; yayına, sese, soruya yasak getirerek unutturulacak bir trajedi değil. Çünkü şimdiki Türkiye insanı o eskinin Türk’ü değil. Vur sırtına, al lokmasını ağzından, çoktan gerilerde kaldı. Bu yok artık. Kimse kimsenin kara kaşına, kara gözüne eyvallah edecek değil bu günde. Bu ülkeyi vatan yapan milletin gözü açıldı. Büyüdü, olgunlaştı. İnsan olduğunu anladı. İnsan olarak muamele görmeyi hakettiğini anladı. Şimdi Aktütün’de bütün uyarılara, yardım çağrılarına rağmen, göz göre göre katledilen yavrucakların hesabını haklı olarak soruyor. Ok yaydan çıktı bir kere. Geri dönüş yok... “Sert açıklama”lar ancak birilerini halkın gözünde daha da uzaklara götürür... Onlar bundan gocunmasalar da bunun ileride getireceği sonuçlara da katlanmak zorunda kalacaklar şüphesiz.
Türkiye değişiyor. İyiye doğru dönüşüyor. Gözlerimizin önünde. İkinci örnek, Adalet Bakanlığı’ndan geliyor. Bakanlık işkenceyi “tanıyor”. Oldu mu, oldu. Yapıldı mı, yapıldı. Yanlış mıydı, yanlıştı. O zaman “özür diliyoruz”. Belki kaybedilen hayatlar geri getirilemiyor ama özür bir nebze teselli oluyor. Sadece Engin Ceber’in ailesine değil, bütün özür bekleyen ailelere ulaşıyor: “Devletim adına özür diliyorum”. Şu cümleyi duyabilmek için kimler yıllarca beklemiştir? Kaçının durumu, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nde bütün itirazlara rağmen tescillenmiştir, defalarca Türkiye Cumhuriyeti’ni mahkum ettirmiştir? Çünkü işkence gerçekti. Soğuk ve çıplak olduğu kadar acı bir gerçek. Yer yer, zaman zaman bu ülkenin ismiyle özdeşleşen utanç verici bir gerçek. Maalesef bu böyleydi. Şimdi çok şükür bu da değişiyor. Ağır ağır da olsa değişiyor. Suçlular bedelini ödüyor. Her kimse salt dokunulmazlığı olmadığını anlıyor. Ekilen biçiliyor. Şeffaflık arttıkça, sorgu mekanizması daha hızlı işliyor. İnsanımız kendine güvenini kazanıyor.
Kim ne derse desin, Türkiye iyiye doğru değişiyor.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.