Siyonistin savaşı çok yönlü
Katar’da düzenlenen Uluslararası Kudüs Konferansı’nın açılış ve kapanış oturumlarında birçok konuşma yapıldı. Dolayısıyla kısa notlarla bile olsa bu konuşmaların tümüne temas etme imkânımız olmayacak. Bu yüzden içeriği ve vurguları yönünden ehemmiyetine binaen özellikle iki konuşmadan notlar aktarmakla yetineceğim. Bugünkü yazıda Filistin İslâmî Direniş Hareketi (HAMAS) Siyasi Birim Başkanı Sayın Halid Meşal’in, müteakip yazıda da değerli ilim adamı, muhterem üstat ve saygıdeğer büyüğümüz Prof. Dr. Yusuf el-Karadavi’nin konuşmasından notlar aktaracağım.
Halid Meşal, konuşmasına Kudüs davası için yürütülen çalışmalarda Kudüs Müessesesi’nin önemine temas ederek başladı ve bu kurumun Kudüs’ün kurtuluşu yolunda önemli bir adım olduğunu vurguladı.
Ardından Akka olaylarına temas etti ve bu olayların işgalci Siyonistlerin 1948’de işgal edilmiş topraklarda yaşayan Filistinlileri göçe zorlama politikalarının bir yansıması olduğuna dikkat çekti.
Meşal, Siyonist işgalcilerin çok yönlü bir savaş içinde olduklarını, her alanda ve her şeye karşı savaş yürüttüklerini dile getirerek, “Ağaçla ve taşla bile savaşıyorlar” ifadesini kullandı. Bunu söylerken kastettiği, işgalcilerin Filistinlilere ait ağaçları sökmeleri ve kendilerine atılmasından korktukları taşları toplayıp gizlemeye çalışmalarıydı.
Kudüs’ün görüşmeler yoluyla geri alınmasının mümkün olmadığına dikkat çeken Halid Meşal, yapılan görüşmelerde zaten Kudüs meselesine hiç dokundurmadıklarını, tartışma mevzusu yapılmasına bile izin vermediklerini hatırlattı. Bu arada işgalcilerin Kudüs’teki İslâmî mirası yok etme ve Mescidi Aksa’yı ortadan kaldırma çabalarına da temas ederek, Mescidi Aksa’nın bitişiğinde Yahudilere özel bir kare oluşturma ve oraya Yahudi mabedi inşa etme planlarına temas etti. Biz bu plana gazetemizde 24 Eylül 2008’de yayınlanan “Kudüs’e yönelen tehlike” başlıklı yazımızda temas etmiştik. (Bkz. www.vahdet.com.tr)
Meşal’in Kudüs’le ilgili olarak üzerinde durduğu önemli bir husus da işgalcilerin duvarla tecrit politikalarıydı. Siyonist devletin, duvarla ayrıştırma ve Filistinlileri dışarıda bırakarak Kudüs’teki Yahudileştirme planlarını daha etkili hale getirme amacı güttüğünü vurguladı. Duvarla tecrit politikasının doğurduğu sonuçlar hakkında ondan önce Patrik Hanna da bilgi vermişti.
Halid Meşal, Filistinli mültecilerin yurda dönüş haklarına karşı görüşmeler yoluyla bir oyun oynanmaya çalışıldığına dikkat çekti. Bu oyun ise yaklaşık yirmi bin mültecinin dönmesine imkân tanınarak diğer tüm mültecilerin dönüş haklarının önünün kapatılması. Siyonist devletin bu gibi oyunları nasıl sinsice uyguladığı, gözleri yanıltıp gerçekleri saptırdığı bilinmektedir. Eğer yurda dönüş hakkıyla ilgili olarak bu oyunu uygulayabilirse, yirmi bin kişinin dönüşüne imkân sağlanmasını, hizmetindeki medya organları vasıtasıyla büyük bir olay gibi yansıtacak, sonra bu dosyanın artık bir daha açılmamak üzere kapatılmasını isteyecektir. Oysa bugün beş milyondan fazla Filistinli, mülteci hayatı yaşamaktadır.
Halid Meşal’in üzerinde durduğu önemli bir konu da Arap ülkelerindeki yönetimlerin çifte standartçılığı ve Filistin konusunda istikrarlı bir tutum izlememeleriydi. Meşal, FKÖ temsilcilerinin işgalcilerle görüşme masasına oturdukları zaman Arap ülkelerindeki yönetimlerin “Filistinliler neye razı olursa biz de ona razı oluruz” dediklerini, ama Filistin halkının tercihini direnişten yana kullanması üzerine aynı şeyi söylemeyip yan çizdiklerini, bu tercihe onay vermeyip karşıt tavır sergilediklerini dile getirdi.
Meşal’in bu sözleri aradan fazla zaman geçmeden Mısır Dışişleri Bakanı Ahmed Ebu’l-Gayt tarafından da çok açık bir şekilde doğrulandı. Filistin’deki tarafların diyalog görüşmelerine ev sahipliği yapan ve normalde itidalli olması, tarafsız hareket etmesi gereken Mısır’ın Dışişleri Bakanı, Rafah sınır kapısını HAMAS hükümetini meşrulaştırmak istemedikleri için açmadıklarını söyledi. Şu işe bakın ki Filistin halkının seçtiği HAMAS hükümeti meşru olmuyor, ama ABD özel temsilcisi General Keith Dayton’un tayin ettiği hükümet meşru oluyor. Adamların meşruiyet anlayışı çağdaş emperyalizmin kabul ve retlerine göre şekilleniyor. Çünkü kendilerinin meşruiyetleri de emperyalizmin onayına dayanıyor. Kendilerinin de halklarından onay almalarının mümkün olmadığını, dürüst bir seçim yapılması durumunda kendi halkları tarafından gayri meşru ilan edileceklerini biliyorlar.
Meşal’in konuşmasından aldığım bazı notları da Allah izin verirse konuyla bağlantılı başka yazılarda değerlendirmeye çalışacağım.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.