Katar mı İsrail mi?
Bugün gözler Körfez Bölgesinde...
Katar birden sistem dışına itilmekle karşı karşıya. Bu aynı zamanda Türkiye’ye de bir mesaj içeriyor. Analizler, yorumlar kırla.
Ama asıl noktayı kaçırıyoruz. Bence asıl büyük gelişmeler Körfez’de değil, Akdeniz’de. İşin yine bir merkezi Türkiye. Ama tıpkı Katar işinde olduğu gibi, şu anda sahnenin önünde adı geçmiyor.
Önceki gün ‘euronews’ sitesinde Kıbrıs görüşmelerinin yeniden başladığına dair bir haber vardı. Birleşmiş Milletler Genel Sekreteri Antonio Guterres, New York’ta iki tarafın liderleri ile görüşmüş. Yaklaşık dört saat süren toplantının ardından Guterres, görüşmelerin Cenevre Sonuç Bildirgesi’ne uygun şekilde yürüyeceğini açıklamış.
‘VaoNews’ sitesindeki habere göre de Mustafa Akıncı “Ön koşullar kalktı, akıl ve mantık çizgisinde buluşuldu” şeklinde açıklaması manşette yer alıyor. Yine New York’ta yapılan 4 saatlik toplantının ardından Kıbrıs Türk Cumhurbaşkanı açıklamalarına yer veriliyor.
***
Anlayacağınız, henüz bizde manşete çıkacak kadar değerli görülmüyor olabilir ama bu süreç yurt dışında epey ilgi çekiyor. Avrupa’nın sesinden Amerika’nın sesine bütün sitelerde Kıbrıs görüşmeleri yer alıyor.
İyi de Kıbrıs görüşmeleri neden önemli? Neden son iki yıldır adada çözüm için bu kadar acele ediliyor?
Şimdi olayın biraz perde arkasına hafifçe dönelim.
Aslında kimse Kıbrıs’ta sorunun çözülmesi için aniden uyanmadı. Önce 3 önemli gaz buluşundan bahsedelim:
1-İsrail, Filistin (Gazze) açıklarında doğalgaz buldu.
2-Güney Rum Kesimi Akdeniz’de doğalgaz izlerine rastladı.
3-Mısır açık denizde doğalgaz keşfetti.
Bu üç adımda aslında aynı bölgenin uzantıları. Akdeniz’de bir doğalgaz olduğu aşikar. Sadece İsrail’in kanıtlı rezervi 900 milyar metreküp üzerinde. Ama asıl sorun gazın paylaşımı değil. Deniz hakimiyetinin ve kurallarının yeniden çizilmesi gerekiyor.
İşte bunun da ilk adımı Kıbrıs’a bağlı.
Bu yüzden şimdilik perdenin önünde Kıbrıs sahnesini izliyoruz. Ama işin arkasında İsrail-Türkiye ilişkilerinin olduğunu herkes biliyor. Hatta İsrail tarafı anlaşmanın (siyaset üstü) bir kaç ay içerisinde imzalanıp İsrail gazının 2019’da Türkiye’ye ulaştırılmasını bekliyor.
Tabii ki, Kıbrıs üzerinden döşenecek boru hattı ile.
Ama her nedense Türkiye’den bir türlü gür ses çıkamıyor. Olay var ama sahibi yok gibi... Gerçi TİM üzerinden iş insanları bir uçağa doluşturulup İsrail’e gönderildi; ardından İSO’da işbirliği toplantıları yapıldı ama işin gerçek rengi hala sahipsiz ve renksiz.
İsrail işinin kilit noktası Kıbrıs ve kilit işi de enerji. Gerisi perdenin önündeki oyunculardan ibaret.... Film arkada ekiliyor ve aktörler henüz gölgede.
Yeniden dış borçlanma
Hazine’nin “Kamu Finansmanı Raporları” bölümünden Mayıs 2017 raporuna bakıyoruz. Ocak - Aralık 2017 için 21,0 milyar lira dış borçlanma programlanmış. Ama Ocak-Nisan döneminden 17,7 milyar lira dış borçlanmaya gidilmiş. Yani programa uyulacaksa geriye en fazla 1 milyar dolarlık dış borçlanma alanı kalıyor.
2017 yılı için -1,1 milyar lira net dış borç ödemesi öngören Hazine, ilk dört ayda net dış borç ödemesi yerine 9,8milyar lira net dış borç kullanmış.
Ve aynı Hazine dün 3 finans kuruluşuna 2025 vadeli tahvil ihracı için yetki verdi. Bu yıl 6 milyar 250 milyon dolar yurtdışından borçlanmaya giden devletimiz (kamu) yeniden dış borç için Avrupa-Amerika piyasalarının kapısını çalacak.
Dış borç ödeme projeksiyonları: (2017 -milyon $)
Haziran : 339 ;Temmuz : 2.704; Ağustos: 526; Eylül: 1.347; Ekim: 470; Kasım: 445; Aralık : 975
Ramazan zamları
Dün kaleme aldığım ramazan zamlarında bir noktaya açıklık getirmem gerekiyor. Her talep artışı zam fırsatı olabilir mi?
Bir de bazı ürünler çok bol olmasına rağmen neden ve nasıl fiyatları katlanarak artıyor? Sorun üreticide olsa, ürün bol ve stok devretmez. Ama fiyatlar bir yılda enflasyonun 3-5 katı daha çok artıyor. Hatırlayın, 2013-14 sezonu Cumhuriyet tarihinin rekor pirinç üretimine rağmen fiyatlar katlanarak artmıştır. Keza aynı sahne patateste başımıza geldi. Bu yıl domatese bakın, durum farklı mı? Nasıl oluyor da ürün fazlalığı varken fiyat rekorları kırılabiliyor?
Keşke olaylara sadece tarla gözü ile bakmayı bıraksak... keşke AVM sisteminden tekelleşen perakende sistemine kadar derinden eğilsek. Acaba et fiyatları bu kadar yükselir miydi?
Gıda sektöründe üretimden - tüketime yeni bir sistemin kurulması gerekiyor. Sorun arz-talep=fiyat dengesinde değil; sorun biraz da ahlaki temelimizde.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.