Üzüm âriflerin meşrebi, şeriatın derûnudur
Hz. Mevlânâ’ya göre (Mesnevî, cilt:2, Veled Çelebi İzbudak) erik, koruk, üzüm ve şarap derviş olacak adamın olgunlaşmasını ifade eden sembollerdir.
Koruk, bilmek; üzüm, bulmak; şarap, olmaktır. Koruk hamlığın, üzüm pişmişliğin, şarap yanmışlığın remzidir. Seyr u sülûkun safhaları da böyle. İnsan önce koruk gibi ekşi ve hamdır, sonra üzüm şarabı gibi aşk ehlidir.
Tasavvuf hâl ilmi olduğu içindir ki korukken sabırla üzüm olmayı, üzüm olunca şarabı olmayı gerektirir. Aşk ehli bezm-i elest’te üzüme bakıp şarabı görmüştür. Bu sebepten seyr ü sülûk'ta nefsin terbiye edilmesi ve ilâhî aşkın gönülde hissedilmesi üzümde şarabı görmektir.
Üzüm pişmişliğe işaret etse de hâlâ hamdır. Yıllanınca olgunlaşır ve aşk olur. Üzümün olmuş hâli bilgeliktir.
“ÇIKTIM ERİK DALINA ANDA ÜZÜMÜ”
Üzüm olmak istiyorsak, en evvel Yunus Emre Hazretlerine müracaat etmek gerek. “Çıktım erik dalına anda yedim üzümü / Bostan ıssı kakıdı der ne yersin kozumu” mısralarıyla hakikati arayıştaki çelişkileri şathiyyat yoluyla dile getiriyor.
Niyazi Mısrî Hazretlerinin şerhinden öğrendiğimize göre (Çıktım Erik Dalına, Suat Ak) Yunus Emre Hazretleri erikle şeriata, üzümle tarikata, cevizle hakikate işaret ediyor. Erik amelin zâhirine, üzüm amelin bâtınına misaldir. Bostan ıssı, yâni bağın sahibi mürşid-i kâmildir.
Hakikate kendi bildiğim ile amel ederek kavuşurum diyenlerin, yâni hangi meyvenin hangi ağaçta bittiğini bilmeyen, gönlü üzüm istediğinde zâhiri ilimlerin kazanıldığı erik ağacına, erik ağacı diye ceviz ağacına çıkan, yâni mürşitsiz yola düşenlerin şaşkınlığını şathiyyat yoluyla anlatıyor.
Zâhir amelini işlerken mâna ilmini tahsil ederim diyen kişinin hâli erik ağacından üzüm talep etmeye benzer. Erik ağacından üzüm talep edilmez. Erik, erik ağacından; üzüm, bağından; ceviz, ceviz ağacından talep edilir. Üzümü erik ağacından talep eden kimse ahmak ve câhildir, kuru yere zahmet çeker.
ERİK ŞERİATIN DIŞ YÜZÜ, ÜZÜM DERÛNU
Aşk ehli ulu zâtın şiirini şerh eden gıyabî şâkirdi Niyazî-i Mısrî Hazretlerinin şerhinden (a.g.e.) anladığımız şudur:
Erik nefstir, yâni şeriatın dış yüzü. Nefs, sürekli ekşiyi arzu eder. Üzüm olgunluktur, yâni şeriatın derûnudur, aşkın hâle gelip tatlılaşmaktır. Neticede iki safha da şeriattır.
Eriğin ekşisini bilmeden, üzümün şirinliği anlaşılmaz. Üzüm olmak için koruk olmak şart. Erik kapısında imtihanı geçenler üzüm kapısına gelirler. Üzüm kapısında kâl değil, hâl vardır. Her şey aşk üzeredir.
ERİK YAHUT KORUK DEĞİL, ÜZÜM OLMAK
İnsan da önce koruk yahut erik gibidir, yâni ekşidir, hamdır. Fakat sabrederek ilim irfan öğrenir, üzüm gibi şirinleşir aşk ehli olur. Üzüm olmaya kabiliyetli korukların gönülleri ehl-i dilin nefesiyle olgunlaşır.
Öyleyse bize düşen vazife erik ya da koruk değil, üzüm olmak. Hak âşıkları bağdaki üzüm gibi kardeştirler. Herkes üzüm olursa ikilik kalkar, birlik olur.
Hülâsa-ı kelâm; üzüm sualini açmamızdan maksat, modern zamanlarda bir kısım Müslümanların erik yahut koruk gibi ekşilikten kurtulamadıklarıdır. Ortalık erikten koruktan geçilmez oldu. Üzüm olan az.
Koruk gibi ekşiye, yâni nefse kesilmiş modernlikten mâlûl olanlar üzüm olabilirler mi? Üzüm olmak için önce mâna üzümünü sevmek lâzım.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.