Davette Eşitlik
Tebliğ ile meşgul olanlar, insanlar arasında ayırım yapmadan, genç ihtiyar, kadın erkek, zengin fakir, hasta sağlam, yöneten yönetilen, suçlu suçsuz herkese tebliğde bulunmalıdırlar. Ölüm döşeğinde olan insana bile, İslâm tebliğ edilmelidir. Çünkü o, iman ettikten sonra vefât ederse, ahireti kurtarılmış olur. Kur'an, Allah'ın en büyük düşmanlarına bile tebliğin götürülmesini emreder. Hem de onları kırmadan, ezmeden, lânetlemeden ve onlara öfkelenmeden bu vazifelerinin yerine getirilmesi gerektiğini vurgular:
"(Ey Musa ve Harun) Firavun'a gidin, çünkü o azmıştır. Ona yumuşak ve tatlı bir sözle tebliğde bulunun. Belki öğüt alır veya Allah'tan korkar."
İnanan insanların tebliğ vazifelerini yerine getirmeleri ve yeryüzünde kendisine tebliğin ulaşmadığı hiç kimsenin kalmamasını hedeflemeleri gerekir. Ancak bu durum, tebliğcileri mes'uliyetten kurtarır. Nitekim Yüce Allah bir ayette, Hz. Musa ve ona bağlı olanların tebliğe ısrarla devam etmelerini faydasız gören bazı insanlardan söz ederken, şöyle bir açıklamada bulunmuştur:
"İçlerinden bir topluluk, "Allah'ın helâk edeceği yahut şiddetli bir şekilde azaba uğratacağı bir kavme hâlâ ne diye tebliğe bulunuyorsunuz?" dediler. Tebliğe devam edenler şu cevabı verdiler: Rabbiniz huzurunda özür beyanı yüzünden, bir de belki kendilerine gelir, korunurlar ümidiyle."
Merhum müfessir Elmalılı, bu ayeti açıklarken şöyle buyurmuştur: "Tebliğ vazifesini yerine getirme, herkese son nefesine varıncaya kadar bir nevi farzdır. Bununla beraber, dünyada hiç bir-hususta ümitsizliğe düşmek caiz değildir. Her ne kadar günahkâr olurlarsa olsunlar, insanların tövbe ve takvasını arzu ve ümit etmek de bir vazifedir. İnsanlığın hali sürekli değişmededir ve kader sırrı meydana gelişinden önce bilinmez. Ne bilirsiniz, bu güne kadar hiç söz dinlemeyen bu insanlar belki yarın dinleyiverir ve sakınmaya başlar, bütün bütün sakınmazsa, belki biraz sakınır ve bu sayede azabı hafifler. Her halde tebliğde bulunup öğüt vermek, tebliği terk etmekten evlâdır. Tebliği bütünüyle terk etmekte ise, hiç bir ümit yoktur. Hiç bir mukavemete maruz kalmayan fenalık daha süratle yayılır. Herhangi bir fenalığın aslını silmek mümkün olmasa da hızını azaltmaya çalışmak da göz ardı edilmemelidir.”
Tebliğ Allah rızası için yapılmalıdır. Herhangi bir maddî veya manevî menfaat niyeti ile yapılan tebliğin faydası ya hiç olmaz, ya da az ve bereketsiz olur.Yüce Allah da Kur'an-ı Kerim'de peygamberlerinin dilinden bu konu üzerinde çok durur.
Kur'an, insanlara tebliğ edilmek üzere indirilmiştir ve bir harfi bile kaybolmamıştır. Bu yüzden yeni bir kitaba gerek olmadığından yeni bir peygambere de gerek yoktur. Sağlığında Hz. Muhammed (s.a.s), bu yolda her türlü sıkıntıya göğüs gererek, gerektiği gibi bu vazifeyi yerine getirmiştir. Artık ondan sonra bu vazifeyi Allah rızası için O'nun ümmeti yerine getirecektir. Bu vazife Ümmet-i Muhammede düşmektedir.