Adaleti Buldunuz Mu?
Kılıçdaroğlu’nun yürüyüşü amacına ulaştı mı derseniz, “hayır” deriz. Zaten ne bekleniyordu ki? Bu yürüyüş adalet adına yüz karası bir yürüyüştü. Amacı özetlersek şuydu: “Bizim adamlara ceza vermeyiniz. Başkalarına ne yaparsanız yapınız, umurumuzda değil”.
Peki geriye ne kaldı?
Kabul etmek gerekir ki “Gandi Kemal” için iyi bir reklam oldu. Yaşlanınca anlatacağı bir hatırası var şimdi. Yağcılara da gün doğdu; “ne yürüyüştü be!”
Millet ise bir oh çekti. Provoke olur da nice canlar yanar endişesi bitti. Şimdi onlar biraz daha konuşur, sonra sabun köpüğü misali unutulur gider.
Bizden bir hatırlatma olsun, adaletli olmak için Allah Teâlâ’dan korkmak lazım. Bunun için de başta ona ve ahiret gününe iman lazım. “Dindar insanlar güzel ahlaklı olur” sözüne Ertuğrul Özkök ve emsali aydınlar ne kadar kızarlarsa kızsınlar, gerçek budur, değişmez. “Falan da dindar, ahlaklı mı?” gibi itirazları boş verin. Onlar gerçekten dindar olsalardı ahlaklı olurlardı. Çünkü İslam baştan sona güzel ahlaktır.
Bilindiği gibi adalet, herkese hakkını vermektir. Bunun içine, “suç işleyene cezasını vermek” de girer. İnsanların temel hakları ve hürriyetleri vardır. Toplum içinde bunlar bireylere eşit olarak verilip uygulanırsa, bundan sevgi, kardeşlik, birlik, barış ve huzur doğar. Zıddı ise zulümdür.
Kur’an’a baktığımızda görürüz ki Allah (cc.) adaleti emreder: ” De ki: "Rabbim adaleti emretti ; her secde yerinde yüzünüzü Ona doğrultun; dinde samimi olarak Ona yalvarın. Sizi yarattığı gibi yine Ona döneceksiniz.”(A’raf, 29.) “Allah şüphesiz adaleti, iyilik yapmayı, yakınlara bakmayı emreder; hayasızlığı, fenalığı ve haddi aşmayı yasaklar. Tutasınız diye size öğüt verir”(Nahl, 90.)
Allah adaletli olanları sever: “Adil davranınız, şüphesiz Allah adil davrananları sever.”(Hucurat,9.) “Eğer hükmedersen aralarında adaletle hüküm ver. Allah adil olanları sever”(Maide, 42.)
Hakimlere adaletle hükmetmelerini, sevgi veya rüşvetle haksızlık yapmamalarını emreder: “Hiç şüphesiz Allah size, emanetleri ehline teslim etmenizi ve insanlar arasında hükmettiğiniz zaman adaletle hükmetmenizi emreder. Allah size ne güzel öğüt veriyor. Şüphesiz Allah işitir ve görür.”(Nisa,58.)
“Ey İnananlar! Allah için adaleti ayakta tutup gözeten şahidler olun. Bir topluluğa olan öfkeniz sizi adaletsizliğe sürüklemesin; adil olun; bu, Allaha karşı gelmekten sakınmaya daha yakındır. Allahtan sakının, doğrusu Allah işlediklerinizden haberdardır.”(Maide,8.)
“Ey İnananlar! Kendiniz, ana babanız ve yakınlarınız aleyhlerine de olsa, Allah için şahit olarak adaleti gözetin; ister zengin, ister fakir olsun, Allah onlara daha yakındır. Adaletinizde heveslere uymayın. Eğer eğriltirseniz veya yüz çevirirseniz bilin ki, Allah işlediklerinizden şüphesiz haberdardır.”(Nisa, 135.)
Sevgili Peygamberimiz(sav.) de hayatında adaletin timsali olmuştur. O, başta yargı olmak üzere ev, çarşı, devlet işleri, hatta harp meydanları gibi hayatın her alanında hep adaleti gerçekleştirmek için koşmuş ve konuşmuştur. İşte onun yargıdaki hassasiyeti:
"Kadı / hakim üçtür: Biri cennetlik, ikisi cehennemliktir. Cennetlik olan, hakkı bilip öyle hükmedendir. Hakkı bilip hükmünde bile bile adaletsiz davranan cehennemliktir. Halka câhilâne hükümde bulunan da cehennemliktir." (Ebu Dâvud, Akdiye 2, (3573).)
"Kadı zulmetmedikçe, Allah Teâla onunla birliktedir. Zulme yer verdiği zaman onu terkeder, artık şeytan onunla beraber olur." (Tirmizi, Ahkâm 4, (1330).)
İşte O’nun adaletini ortaya koyan bir taplo: Hz. Aişe (ra.) anlatıyor: "Hırsızlık yapan Mahzumlu kadının durumu Kureyşlileri fazlasıyla üzdü.
“Bu kadın hakkında Resûlullah (sav.) nezdinde kim bir şefaatte bulunabilir?" diye adam aradılar.
“Bu işe, sadece Resûlullah (sav.)ın çok sevdiği Üsâme İbnu Zeyd (ra.) cüret edebilir" dediler. Üsâme huzura çıkarak, Resûlullah (sav.)a şefaat talebinde bulundu. Efendimiz:
-Allahın özel olarak belittiği kanunlardan (hadlerden) birinde şefaat mi taleb ediyorsun?" diye çıkıştı. Sonra kalkıp cemaate şu hitabede bulundu:
- Sizden öncekileri helâk eden şey şudur: İçlerinden şerefli birisi hırsızlık yaptı mı onu terkedip ceza vermezlerdi. Aralarında kimsesiz zayıf birisi hırsızlık yapınca derhal ona cezayı uygularlaedı. Allaha yemin olsun! Muhammedin kızı Fatıma hırsızlık yapmış olsa, mutlaka onun da elini keserdim."(Buhârî, Hudud 11, 12, 14, Şehâdat 8, Enbiyâ 50, Fedâilu1-Ashâb 18, Megâzî 52; Müslim, Hudud 8, 1688; Tirmizî, Hudud 9, (1430); Ebü Dâvud, Hudud 4, (4373, 4374); Nesâî, Sârik 5, (8, 74, 75).)
Allah Teâlâ’dan korkmayan, ahiretteki hesaba inanmayanların adaletine güvenilmez. Ne kadar iyi hukuk eğitimi alsalar ve tecrübe kazansalar da. İşte içte yüksek yargının, dışta da AB, ABD ve BM’nin korkunç kararları ortada.
Bir zamanlar bir Teziç vardı. Van’da rektör gözaltına alınınca, “Rektör suç işlemez. Bu cumhuryiyet Üniversitesine komplodur” diyebilmişti. Yetmez mi? Daha sayalım mı Kemal Gürüz’lerin, Kemal Alemdaroğlu’ların adaletini?