Büyük Bir Velînin Kabrine Yapılan Saygısızlık
AHMED KUDDUSÎ hazretleri Anadolu’da zuhur etmiş büyük velilerdendir. 1769 yılında Niğde’nin Bor kazasında (ilçesinde) doğmuş, 1849’da aynı şehirde vefat etmiştir. Pederi de alim ve veli idi. Medresede okudu, şer’î ilimleri tahsil etti. Tarikat ve tasavvuf terbiyesi aldı, kâmil (olgun) bir insan oldu. 1807-10 tarihindeki Osmanlı Rus savaşına katıldı, bizzat cihad etti. Hicaz’a gitti, Mekke’de Hira, Medine’de Uhud dağında inzivaya çekildi.
Kendileri Şeriat-i garra-i Ahmediye’ye sımsıkı bağlı idi. Zühd ve takva sahibi idi. Zarurî ihtiyaçları dışında dünyaya ve zenginliklerine arka çevirmişti. İnsanlara imanı, İslâm’ı, Şeriatı, Peygamber sünnetini öğretmek için ömrü boyunca muhlisen lillah Allah için ihlasla çalışmış, nice kimsenin hidayetine ve ebedî saadetine vesile olmuştur. Onun öğütlerini dinleyen kimseler ebedî saadet yolunu bilmiş ve bulmuşlardır. Divan’ı meşhurdur, başka faydalı ve değerli eserleri de vardır.
Yakın tarihimizde bu zatın Bor’un içindeki tarihî kabristanda bulunan ve halkın ziyaretgahı olan kabr-i şerifi zalimler tarafından (diğer bütün kabirlerle birlikte) açtırılmış ve şehir dışına nakl edilmiştir.Bu nakle halk karşı çıkmış ise de devrin kaymakamı, belediye başkanı ve jandarma kumandanı halkı dinlememişler, bu mübarek zatın kabrine karşı edeb ve hürmet dışı laflar etmişlerdi. Kabr-i şerifi halktan kimse yıkmaya ve başka yere nakl etmeye razı olmayınca hapishaneden getirilen mahkumlara açtırmışlardır. Bu esnada öfkeli bir bürokrat (sıfatını, rütbesini yazmıyorum) velinin kabir taşına tekme vurarak “Kazın!..” diye emir vermiş ve anında yere düşerek “Beni kurtarın beni kurtarın...” diye bağırarak can vermiştir.
Kabri açılıp, kefenli ceset görüldüğünde, kefenin bembeyaz durduğu müşahede edilmiştir. Kabirden dışarıya çok güzel bir koku yayılmıştır.
Hava sıcak olduğu ve gök açık bulunduğu halde, semada aniden bulutlar görülmüş, yağmur çiselemiş, serinlik ve ferahlık hasıl olmuştur.
Ahmed Kuddusi hazretlerinin naaşı yeni bir kefene sarılarak şehir dışındaki yeni kabristana nakl edilmiştir.
Yeri gelmişken Kuddusî hazretlerinin divanından bir şiiri aşağıya alıyorum:
Cem’ eyleme bu cîfe-i murdarı, ölüm var,
Kenz etme sakın dirhem ü dinarı, ölüm var.
Şeddad ile Nemrud’u ölüm neyledi fikr et,
Mahvoldu kamu asker ü cahları, ölüm var.
Karun ile Fir’avnı düşün var ise aklın
Kurtaramadı kenzleri anları, ölüm var.
Zikr eylese çok ölümü insan uyanır heman,
Der nefsine hiç işleme isyanı ölüm var.
Kuddusî-i miskin sözünü tut, sana der ki:
Hakk(ı) isteyelim, neydelim ağyarı, ölüm var.
Maalesef yakın tarihimizde binlerce tarihî İslâm kabristanı yok edilmiş, düzlenmiş, içlerindeki büyük velilerin, ulemanın, salihlerin mezarları silinip gitmiştir.
İslâm fıkhı, değil İslâm kabristanlarının, Müslümanların koruması ve zimmeti altında bulunan Ehl-i Kitabın kabristanlarının bile yok edilmesine izin vermez.
1923’te Lausanne andlaşması ile ülkemizde İngiliz kabristanları, İstanbul’daki ve bazı şehirlerimizdeki Rum ve Ermeni mezarlıkları korunma altına alınmış idi, lakin maalesef İslâm kabristanları korunmamıştır.
Yakın yıllara kadar Karacaahmet, Eyüb Sultan gibi tarihî kabristanlar büyük ölçüde tahrip edilmiştir.Bazı gözde yerlerde bir kabir on bin, yirmi bin dolara, hattâ daha fazlaya satılmıştır. Ecdadımızın kabir taşları kırılıp atılmıştır. Karacaahmet Mezarlığı’nda atılmış, kırılmış tarihî mezar taşları toprağın altına gömülmüştür.
İslâm kabristanlarına, Müslüman mezarlarına yapılan bu zulümlerin failleri, bu yolla büyük paralar vuranlar lanetli kişilerdir.
Yakın tarihimizde Müslümanlara ve İslâm kültürüne yapılan zulümleri unutmayalım. Ölülerimizi rahmetle analım, zalimleri kınayalım.
Bir Haram Para Zenginine Açık Mektup
EVET senin servetin doların milyarını aştı ve sen hâlâ daha zengin, çok zengin, en zengin, zepzengin olmak için çırpınıyorsun.
Senin servetin bundan sonra gelecek yedi kuşak torununa tosununa yeter de artar ama sen mal, para, servet ihtirasını hâlâ gemleyemiyorsun.
Gemlemek bir tarafa her geçen gün daha azgınlaşıyorsun.
Be adam nereye götüreceksin bunca parayı, malı, serveti?
Bilmiyorsun, anlamıyorsun, lakin sen yokuş aşağı frensiz bir iniş içindesin.
Sen paraşütsüz düşüyorsun.
Bu kadar malın, paranın, servetin hesabını nasıl tutuyorsun? Bir insan beyni buna tahammül edebilir mi?
Para para para!.. En sonunda birkaç metrelik beyaz bir kefen bezine sarılıp toprağa konulacaksın.
Bilge kişiler ihtiyaçlarını, masraflarını, servetlerini çoğaltmaz. Sende zerre kadar bilgelik yok.
Senin servetin helal midir, ak mıdır, şeffaf mıdır?
Karapara ile şimdiye kadar kim âbad olmuş ki, sen olacaksın...
“Nereden buldun bu korkunç serveti?” sorusuna cevap verebilir misin?
Yarın ahirette Hesap Günü’nde Mahkeme-i Kübra’da hesaba çekileceğini bilmiyor musun? Müslümanım diyorsun, İslâm’ın haram kazancı yasak kılmış olduğunu niçin düşünmüyorsun?
Riba yasaktır, haramdır, ateştir.
Rüşvet, irtikâb haramdır yasaktır.
Nüfuz ticareti yasaktır haramdır.
İhalelere fesat karıştırmak yasaktır haramdır.
Saçı bitmedik yetimlerin haklarını yemek haramdır.
Fakir halkın hukukuna el uzatmak haramdır.
Helalin hesabının, haramın azabının olduğunu ne zaman anlayacaksın?
Peygamber “Rüşvet alan da veren de Cehennem ateşindedir” buyurmuştur, haberin yok mu?
İnsan Cehennem’deki ateşinin odununu dünyadan götürürmüş. Sen Cehennem’e ne çok odun gönderiyorsun.
Senin bu gidişin nereyedir? Cennet’e mi Cehennem’e mi?
Bunca haram ile senin yatacak yerin yok.