Bu Sözler Çok Ağır be Bacım 1
“15 Temmuz gecesi 5 çocuğunu evde bırakıp darbecilere karşı mücadele için sokağa fırlayan yazar Kerime Yıldız, çok çarpıcı bir yazı kaleme aldı: “Benim mîlâdım 80’li yılların sonu, 17-25 değil…”
Habervaktim.com manşete taşıyınca haberim oldu. Bu münasebetle yazısını okudum. Bir zamanlar burada komşumuzdu Kerime kardeşimiz. Yazılarını bazen okurduk ve beğenirdik. Kendisine değer verir ve severdik, hala da öyleyiz. Yazısı da aslında FETÖ için ibretlik bir yazıdır, tavsiye ederim.
Bir yerde şöyle diyor: “Bunları övünmek için yazmıyorum. Elhamdülillah, ben, ülkem, devletim ve çocuklarım için bana düşen vazifeyi yaptım. 15 Temmuz şehîdlerinden utanırım övünmeye. Fakat ben, ülkem, devletim ve çocuklarım için öyle bir şey daha yaptım ki bununla acâip derecede övünüyorum. Herkese hava atıyorum. Şehîdlerimize, bayrağıma, vatanıma, milletime, devletime karşı alnım ak. Çünkü 15 Temmuz darbesine kalkışanların güçlenmesinde hiçbir dahlim yok. Ne dersânelerinin kuytularında vaazlarını dinledim ne de gazete köşelerinde hocaefendilerine methiyeler düzüp şiir yazdım.” (https://www.habervaktim.com/haber/513182/benim-miladim-80li-yillarin-sonu-17-25-degil.html)
Övünmesine de bir şey diyemem. Belki de “şükret, bu sana Allah Teâlâ’dan bir lütuf” derim. Çünkü bu cemaate 80’li yılların başında biz de hüsnü zan ile yaklaştık. Davetlerine icabet ettik. İstediler, evlerinde sohbet, yurtlarında ve dershanelerinde öğrencilerine İslam’ı anlattık. Hoş, isteyen herkese gittik anlattık, ama bunlara iyi niyetle yaklaştık, hizmetlerinin halis olduğuna inandık. Şimdi siz “Çünkü 15 Temmuz darbesine kalkışanların güçlenmesinde hiçbir dahlim yok” diye övünürken, aksi durumda olan biz bununla utanacak mıyız?
Hayır! Bizimkisi de bir lütuf idi. Şimdi şükrediyorum.
Niye mi?
Önce size hiç yakıştıramadığım ve bu yazıya sebep olan şu cümlenizden ötürü: “Geçmişimde hiçbir cemaatin hiçbir şeyhine, efendisine tek kelime tapınma bulamazsınız.”(A.y.)
Çünkü ben onlarla tanışmadan önce bir cemaate bağlı idim. Bunu onlar da biliyordu. Buna rağmen davet ettiler. Fakat iki sene sonra cemaat ile hizmetteki metot ve üslup farkımız tahammül edilemez hale gelmişti. Ben iyilikle olsun diye onlara “artık hocalarınız var, bana gerek kalmadı” dedim ve ayrıldım. Onlar da beni bir daha aramadı. Bu macerayı burada yazmıştım. İhanetleri açığa çıkmadan önce yine burada yirmi küsür yazıyla Gülen ve cemaatini eleştirmiştim. Sonrası malum…
Yani Kerime Bacım, beni onlara katılmaktan cemaatim kurtardı. Yoksa 80’li yılların başlarında hizmetteki fedakârlığı görüyor ve takdir ederek seviyordum. Eğer bir cemaatte olmasaydım, büyük bir ihtimal onların gazetelerinde yazan, tv.lerinde konuşan meşhur bir hoca olurdum. Şimdi naz ve niyazla ancak bir kısmını bastırabildiğim kitaplarım iyi satardı.
Sonunda uyanır mıydım? Hemşerim Ahmet Taşgetiren abimiz ile aynı havayı suyu paylaşmışız, ihtimal onun gibi nasihatım kâr etmez olunca ayrılırdım. Kim bilir, belki de içinde bulunduğum nimetlere aldanır, Ali Bulaç gibi kalır gider, kendime yazık ederdim.
Ama şimdi sen tutmuş, ülkemizde din, iman, millet ve iyi bir nesil için çalışan cemaatlere bak neler diyorsun? “ Geçmişimde hiçbir cemaatin hiçbir şeyhine, efendisine tek kelime tapınma bulamazsınız.”(A.y.)
Türkiye’de bu kadar saçma sapan radikal söylemi sergileyenler yok değil, ama senden beklemezdik be bacım! Şiblî’nin gülü gibi incitti bu sözlerin…
Bu sözlerin neden saçma olduğunu gelecek yazıya bırakalım. Umarım sen de üzülür, özür dilersin.