Bir zata mektup
Muhterem beyefendi… Mektubunuzu aldım, teşekkür ederim. Sizin kaleminiz kuvvetli, keşke bir gazetede yazabilseniz…
Evvelki hafta, Şile civarındaki harap bağ evime gittim. Ziraat ve hayvancılık bitmiş, ıssız ve ücra orman köylerine doğalgaz getiriliyor. Hikmeti nedir acaba?
Gebze’ye gittim. Osman Hamdi beyin tablolarındaki o eski sevimli Müslüman evlerinden bir tane kalmamış.
İstanbul ve civarı ekolojik bir facia yaşıyor. Ekolojik kıyamet.
Son yağmur ve fırtına bir ihtardı, uyanan olmadı.
Çok koyu ve kesif bir gaflet sisi içindeyiz.
Müslüman aydınlar (ziyalılar), düşünürler, gazete ve dergiler, tv’ler, din hizmetkârları vazifelerini yapıyor mu?
Vazifelilerin veballeri.
Birileri sadece övgü istiyor, en olumlu ve faydalı tenkitlerden bile nefret ediyor.
Uyarı yapılmayan bir toplumda ölümcül bir uyku ve sarhoşluk yaygın hale gelir.
Bu devirde insanlara yapılabilecek büyük hizmetlerden biri onları, islamî kıstasların (ölçütlerin) ve değerlerin ışığında uyarmaktır.
Ümitlerini kırmamak şartıyla insanların mutlaka uyarılması ve korkutulması gerekiyor.
Yükseklerde dehşetli fırtınalar kopmuş, tufan gibi yağmurlar yağmış, seller oluşmuş… Alt kısımlardaki dere yataklarında ise gafiller cahiller tedbirsizler neş’e ve keyif içinde piknik yapıyor. Tehlikeyi bilenlerin, sezenlerin, öğrenenlerin var güçleriyle “Korkunç seller geliyor, an kaybetmeden toplanın yükseklere çıkın, canlarınızı kurtarın!..” diye haykırmaları gerekir.
Alkollü içki sarhoşluğundan bin misli tehlikeli ve şiddetli bir sarhoşluk var: Dünya sarhoşluğu…
Dünya sarhoşluğu insana ölümü, âhireti, Kıyamet’i, Mahkeme-i Kübra’yı, hesabı kitabı, Sırat köprüsünü, Cennet’i, Cehennemi, ebedî saadeti, azabı unutturur. Bu unutma bütün kötülüklerin anasıdır.
İslama hizmet, Müslümanlara hizmet ile olur. Uyarılar ve ihtarlar büyük hizmettir.
Müslüman halka ve bilhassa gençliğe, İslam doğru olarak öğretilmelidir.
İslamın temel inançlarından biri âhiret inancıdır.
Âhiret inancı zayıflarsa Müslümanlık çöker.
Allah, Müslümanları tek bir Ümmet yapmıştır. Onlar Ümmet şuurunu, birliğini yitirirlerse Kıyametleri kopmuş olur.
Önce Şeriat elden gitti… Sonra din elden gitti… Şimdi iman elden gidiyor… Sözde sofu ve dindar geçinen birilerinin umurlarında mı hiç.
Dünya ve insanlık üçüncü cihan savaşına doğru koşarken, bizim rantçılar daha fazla rant devşirmek için koşuyor.
“Durun kalabalıklar!..” diye haykıran yok.
Herkes madalyonun bir yüzündeki güneşe ve iyi havaya bakıyor.
Arka yüzündeki tayfuna, tufana, hengâmeye bakan yok.
1914 Temmuzu… 1939 Eylülü… 2017 veya 18’in acaba hangi ayı?...
1945 Şubatında Dresden… Aynı yılın Ağustosunda Hiroşima ve Nagazaki…
Ad Semud, Sodom Gomore, Pompei Herculanum… Roma Paris...
Osmanlı idarecileri ve aydınları, 1912 Balkan harbi arefesinde uyanık olsaydılar, tedbir almış, savaşa hazırlanmış olsaydılar hezimeti ve yıkımı (Allahın izin ve yardımı ile) önleyebilirlerdi.
Din konusunda cehalet büyük bir beladır.
Dünya kültürü konusunda cehalet, o da beladır.
Ümmetsizlik, korkunç bir bile.
İmamsız, Emîrsiz kalmak, azim bela.
Parçalanmış bölünmüşlük. Bela bela bela.
Siyasî ihtiraslar, bela.
Genel, yaygın, yoğun haram rant yeme, bela.
Riba belası.
Üçüncü dünya savaşı yaklaşırken biz nelerle uğraşıyoruz.
Din iman Şeriat elden gidiyor, birileri lüks ihtişamlı açık büfeli konforlu tantanalı debdebeli turistik umre seyahatleri yapıyor.
Balkan harbinin kopmasına az kalmış, biz nelerle uğraşıyoruz.
Muhalif ve aykırı bir yazının kaleme alınması gerekiyordu, bendeniz yazıverdim.