23 Eylül 2017
23 Eylül 2017… Bu tarihte gökte ve dünyada birtakım çok önemli hadiseler olacakmış. Gaybı ancak Allah bilir. Biz insanlar kesin konuşamayız. Dünyanın ve insanlığın haline bakılırsa ileride pek iyi şeyler olmayacağı anlaşılıyor. Kötü hadiselere ve gelişmelere karşı tedbir alabilir miyiz? Bazı tedbirler alabiliriz. Müslümanlar için söylüyorum: Günahlarımıza tevbe edebiliriz… Namaz… Zekât… Sadaka… Dua… Azgınlıklardan uzak durmak… Ribaya bulaşmamak… Emr-i mâruf ve nehy-i münker yapmak… Cenab-ı Hakk’a sığınmak…
Makul miktarda erzak ve su depolamak… Kaçılabilirse kırsal kesime, köylere, yazlıklara kaçmak… İlk tıbbî yardım malzemesi, birkaç çeşit ilaç… Aydınlanmak için mum, gazyağı lambası, fener… Çadır desem ürker misiniz?
***
Dolandırıcılar, öncelikle kendilerini dolandırmış olur. Dolandırmak suçtur, günahtır, cezası çekilecektir.
***
Güneş yeni batmış, alacakaranlık başlamıştı. Yolun kenarında birtakım hafif meşrep karılar arz-ı endam ediyordu. Bunlar kimler dedim. Kötü yola düşmüş dişilermiş. Kanunlarımız fuhşu yasak ediyor. Bunları gören yok mu? Dijital kameralarda kayıtları var.
***
Kuzey Irak’ın bazı yerlerinde Sünnî Müslümanlara büyük zulümler ediliyormuş. Öldürülenlerin haddi hesabı yokmuş. Hapishanelerde cehennemî azaplar ve işkenceler yapılıyormuş… Yerini yurdunu bırakıp kaçanlar… Türkiye Sünnîleri bu konu ile ilgileniyor mu?.. Bu konunun üzerinde duruyor mu?.. Mazlum ve mağdur kardeşleri için ağlayıp feryat ediyor mu?.. Heyhat… Heyhat ki, heyhat!..
***
Cahilleri uyarmayan, aydınlatmayan, bilgilendirmeyen bilenler suçludur… Gafilleri uykudan uyarmayanlar suçludur
***
Mânevî Kalkınma, Mâneviyatı Yüceltme ve Yükseltme, Mâneviyatı İdame Ettirme Derneği idare heyetine: Önce Şeriat elden gitti… Sonra din elden gitmeye başladı… Şimdi iman elden gidiyor… Dinsizlik, densizlik, donsuzluk ayyuka çıktı… Siz bu yaz, büyük masraflar ederek, binanın girişini yeşil mermerlere kaplattırmışsınız. Duşhâneyi de modernleştirmişsiniz. Sizi protesto etmeme izin vermenizi rica ediyorum.
***
Hacı İrfan bey, kızının nişanlısı gençle birlikte otomobille bir yere gidiyormuş. Direksiyonda damat adayı varmış. Öndeki arabanın şoförüne sinirlenen genç, “Yahu yürüsene be heriffff!” diye bağırmış. Hacı İrfan bey hiç ses çıkartmamış. Ertesi gün kemal-i nezaketle nişanı bozmuş, yüzüğü iade etmiş. İsabet de etmiş.
***
Başkanlığa aday olacağı söylenen o zat GE’dir (Gizli Ermeni).
***
Başka biri Pakradunî’dir, yani üç kimliklidir. En üstteki örtüsü Müslümandır, onun altında Hıristiyan… En altta ise Musevî…
***
Doktor dostlarımdan biri, bazı hekim arkadaşlarının ısrarla, “Yahu muhterem pederini getir, çekap yaptıralım, kan tahlilleri, tepeden tırnağa bir muayene edelim” taleplerine uyarak hastahaneye götürmüş. Oraya yürüyerek giden ihtiyar şu anda yoğun bakımda komada imiş…
***
Üç kişi etli havuçlu Buhara pilavı yedik. Porsiyonlar o kadar dolu dolu idi ki, zor bitirdik. Yanında limonlu yeşil çay içtik. Üç kişi kırk beş lira tuttu. Sonra Baltepe pastahanesinde dondurma yedik. Porsiyonu altışar liradan. Acemin Çayhanesi’nde ikişer çay, hepsi 6 lira. Yekun altmış dokuz lira tuttu.
***
O yağan dolular ihtar (uyarı) dolularıydı. Birinci defasında bazı otomobillerin camlarını kırdılar. İkincisinde bazı kafaların kırılacağından korkuyorum.
***
Finlandiya Nokia telefonlarını, Güney Kore Samsung’ları yapıyor da, Türkiye niçin millî ve yerli cep telefonu üretip dünyaya ihraç edemiyor? Seksen milyon içinden bu soruyu soran kaç kişi çıkar acaba?