Merhaba
Yıllık izinde olduğumuz için ‘racon’ tartışmalarına yetişemedik. Bu konular asla bitmez. Çünkü bireysel güç zehirlenmesi her vakit olur. Toplu zehirlenme yaşanmasın yeter.
Geçen gün bir haber okuduk. Kızılırmak nehrinde son bir ayda üç pirana balığı bulunmuş. Daha kaç tane vardır, bilemeyiz. Akvaryum için alınıyor bunlar. Bakamıyor, beceremiyor veyahut bıkıyorlar. Sonra da en yakın ırmağa, göle, yani tatlı su kaynağına bırakıyorlar. Piranalar, bu sularda eskiden beri yaşayan faydalı, yararlı balık türlerini yok etmeye başlıyor. Evveliyatı olmayan, dışardan ve sonradan gelenin, oranın sakinlerini, yerlilerini hedef alması. Siyasetten edebiyat ve fikriyat dünyasına kadar benzer bir durumu yaşıyoruz maalesef. Konuşulması, tartışılması gereken asıl budur. Bunları bu sulara, ortamlara kim bırakıyor? Nereden ve nasıl geliyorlar?
NİYET OKUYANLAR
Şahit oluyor veya maruz kalıyoruz. Değişik mizaçlar türedi. Bunlar birkaç sene öncesine değin yoktu.
Hiç durmadan niyet okuyorlar. İnsanları samimiyet testine tâbi tutuyorlar. Her iyiliğin altında bir kötülük, güzelliğin arkasında çirkinlik arıyorlar.
Artık sosyal medya devrindeyiz. Ne yazık ki öyleyiz. Mesela Mescid-i Aksa’da acı bir olay yaşanıyor. Tepki vermeyince kayıtsız kalmakla, verince de ‘duyar kasmakla’ suçlanıyorsunuz. Üstelik aynı kişi yapıyor bunu. Benzer bir hal: Tevazu gösterirseniz kibirli, göstermezseniz yine aynısı oluyorsunuz. Onların nazarında sonuç değişmiyor. Kaçmanız, kurtulmanız imkânsız.
Bu şekilde devam edip gidiyor. Ahlâktan, dostluktan, iyilikten bahsedince, mutlaka imalı karşılıklar geliyor. “İnsan, daima kendisinde eksik olan şeyleri dile getirir” gibi. Peki, yüzlerce yıldır bu konularla ilgili ortaya konan kıymetli eserleri ve muhterem sahiplerini ne yapacağız?
Fedakârlığa, kardeşliğe, birlikte başarmanın tadına, karşılıksız iyiliğe inanmıyorlar. Ekip çalışmasını ‘ahbap-çavuş’ ilişkisi olarak görüyorlar.
Bu enaniyet kuleleri, haysiyet cellatları, kusur avcıları nerede duruyorlar? Niçin insanların hayatlarına göz dikiyorlar?
Bizimle beraber yaşamalarına, dergi ve gazetelerimizde yazmalarına rağmen; solculara saygı gösteriyor, sağcılara hürmet ediyor, İslâmcılara genellikle husumet besliyorlar. Derdimizle dertlenmiyor, sevincimize ortak olmuyorlar.
Hep aynı dil: Muhitlerin yıkıldığı günlerden geçiyoruz. Müslümanların yeni muhitler oluşturma çabalarını “çetecilik” olarak nitelendiriyor. Bir güzelliği veya başarıyı sana, bana yakıştıramıyor. İslâmcıları sürekli beceriksiz olmakla suçluyor. ‘Dava’ dediğinizde, yüzlerinde alaysı bir ifade oluşuyor.
Küçük bir kişisel hatayı veya şaşkınlığı bile büyük bir camianın hanesine yazmaktan çekinmiyor. “Bunlar hep böyle.”
Camiamızda hiç mi kayda değer bir şey olmuyor? Oluyor elbette. Zaten önce onları hedef alıyorlar.
SON BEŞ YIL
Beş yılda neler yaşadık ve hangi badireleri atlattık?
Bölücü terör örgütü, memleketimizin bazı beldelerinde siper kazıp iç işgal girişiminde bulundu. Bakıyorsunuz, konuyla ilgili tek kelime etmemiş, etmiyor.
Bir kalkışma gördük. Güya ağaçların kesilmesine tepki olarak başladı ve isyan provasına dönüştü. Emniyetteki paralelcilerin özel gayretlerini de unutmayalım. Bu meseleyle ilgili rengini belli eden bir cümle kurmamış.
Dünyayı arkasına alan bir şer şebekesi, milletimizi ve memleketimizi ele geçirmeye kalkışmış. Direnmiş ve iki yüz elli şehit vermişiz. Böyle hayatî bir meseleyi neredeyse yorumsuz geçmiş. Belki günler sonra.
Sadece bu üç belirgin örnekle yetinelim. Bunlara tepki vermeyen, tavrını göstermeyen, ülke yıkılırken balinalardan ya da estetikten bahseden muhataplarımızın istikrarlı bir şekilde yaptığı biricik iş: Varsa yoksa İslâmî camianın görünen, bilenen, karşılığı olan isimlerini ve işlerini hedef almak. Garip bir biçimde kendilerini sonsuz haklı ve alacaklı görüyorlar. Oysa sonuna kadar haklı olmak bile haksızlık sayılabilir. Herkes bir parça kusurludur.
MAALESEF MENFAAT
Bir işi beğenmemenin hakiki ölçüsü, daha iyisini yapmaktır. Yıkmakla, yıpratmakla olmaz.
Önümüzdeki insanları karalamak ve bertaraf etmekle ilerlemiş, yükselmiş olmayız. Bu bizi geriye götürür, aşağıya düşürür.
Rahatsız olduğumuz yeri, sevmediğimiz adresi ve sürekli kınadığımız insanları bırakıp gidemiyorsak eğer, bizi tutan nedir? Elcevap: Menfaat.
Böylece ayrı bir yazının konusuna girmiş oluyoruz.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.