Yükü sevgiydi
20 yaşında bir genç... Bütün yakınlarını savaşın ortasında, Suriye’de bırakmış ve mülteci olarak Türkiye’ye sığınmış. Hayatta tutunabileceği hiçbir dalı yok. Bir hafta boyunca sokaklarda kalmış, çöplerden beslenmiş, dil bilmediğinden meramını kimseye anlatamamış.
Ali mahallenin muhtarına getirildiğinde bitkin ve açlıktan bitap düşmüş vaziyetteymiş. Bir hanım kardeşimizin vasıtasıyla, kendisiyle aynı kaderi paylaşan iki genç arkadaşıyla birlikte kalmaya başlamış. Geçtiğimiz hafta onu ziyaret etme imkânı buldum. Karşımda duran kişi yirmi yaşında bir genç değil de, sanki doksanına merdiven dayamış bir yaşlıydı. Durgun bir denizi andırıyordu. Pek fazla konuşmuyor, insanlarla göz teması kurmaktan kaçınıyordu.
Ali medresede okurken savaşın yıkıntıları altında kalıp doğup büyüdüğü şehri ve sevdiklerini geride bırakmak zorunda kalmıştı. Hüzünlüydü, arkasına bakıyor sanki birisi gelip onu teskin edecekmiş gibi bir hisse kapılıyordu. Arapça bilen bir kardeşimizin aracılığıyla birkaç soru sorma fırsatı buldum. Fakat korkuyordu, tedirgindi, sorduğum sorulara kısa cevaplar veriyor sonra da gözlerini dikip ufuklara doğru bakıyordu. Geride bıraktığı değerler sadece bir toprak parçasından ibaret değildi onun için. Orada hatıralarını, umutlarını yaşanmışlıklarını bırakmıştı Ali. Onun gözlerindeki korkuyu anlayabiliyordum ama onu nasıl teskin edecektim?
Yükünün sevgi olduğunu biliyordu Ali. O yüzden yaşadığı meşakkatlere göğüs germişti. Fakat bir gün eşkıyalar evlerini başlarına yıkmış ve sevdiklerini gözlerinin önünde katletmişlerdi. O gün sahip olduğu her şeyi kaybetmişti. İnsana olan güvenini kaybetmişti Ali. Tedirgindi, gözlerini ufuklara doğru dikiyor ve öylece bakıyordu. Elbette her insan kötü değildi ama Ali’nin yaşadığı travma o kadar büyüktü ki, artık olayları detaylarıyla muhasebe edecek durumda değildi. Öfkeliydi, küçük bir çocuk gibi çekiniyor başını sabit bir noktaya çeviriyor ve öylece bekliyordu.
Ali’nin dili ve doğup büyüdüğü topraklar farklı olsa da o bizim çocuklarımızdan biriydi. Eğildim “burada yalnız değilsin, bizler senin Türkiye’deki annelerin ve ablalarınızız sana yardımcı olmak istiyoruz” dedim. Yüzüme baktı ve öylece kaldı. Sonra gözlerinden yaşlar boşanmaya başladı. Bir tek söz onu o kadar mutlu etmişti ki, teşekkür ederken sessizce yutkundu ve bu ifadelerin kendisini çok mutlu ettiğini belirtti.
Bazen bir söz bir ifade bir insanın mutluluk hanesine akan ırmağa dönüşebilir. Peki, ama neden esirgeriz küçük mutlulukları sevdiklerimizden? Oysa sevgi verdikçe çoğalan ve bereketlenen bir değerdir. Fakat biz sevgiyi ne vermeyi ne de almayı biliyoruz.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.