Devlet cami yapar mı?
Ankara’da yapılan “muhteşem inanç merkezi” ile ilgili yazımız büyük ilgi gördü. Destekleyici çok sayıda yorum yapıldı. Tabiî hoşnut olmayanlar da çıktı, onları da anlamaya çalışıyorum.
Mesela diyorlar ki, “iyi ya işte devlet büyük büyük camiler yapıyor. Eskiden bu mümkün müydü? Dindarlığın önü açılıyor, böylece dine hizmet ediliyor. Sizin bunları alkışlamanız lâzım.”
Birinci madde: Devlet cami yapmaz! İslâm tarihine bakarsanız, bütün camilerin banileri, yapıcıları vardır. Bizde yanlış anlaşılan şey, Alaeddin Camii, Süleymaniye Camii, Bayazıt Camii, Fatih Camii, Koca Mustafa Paşa Camii, Sokollu camii… denilince bu camilerin devlet camii sanılması. Bütün bu camiler devlet büyüklerinin kendi paraları ile yaptırdıkları ibadethanelerdir. Bu ibadethanelerin ayakta kalması için büyük vakıflar yapmışlardır. Yaptıranlar, inşası sırasında aşırı hassasiyet göstermişler, kul hakkından çekinmişler, hakkı olanları razı ederek işleri yürütmüşlerdir. Yani “devlet (padişah, sadrazam) bina yapıyor, kamulaştırma bedeli neyse o” dememişlerdir. Süleymaniye camiinin yapılış hikâyesinde böyle örnekler yer alır.
Şimdi “Kuzey Ankara İnanç Merkezi” kimin parasıyla yapılıyor?
Müzmin başkanın mı?
Ne mümkün!
Belediye imkânları seferber edilerek, asıl belediye hizmetlerinden fedakârlık edilerek yapılan devasa bir binadan söz ediyoruz.
Mesela Ankara halkı neden en pahalı suyu kullanıyor? Devlet bütçesinden geçinenler için bu dert değil, fakir halka ise zulüm. Bu efendilerin abartılı harcamaları için bu kadar yüksek bedel ödüyoruz. İnanç merkezine bir harcanıyorsa, eğlence merkezine yüz harcanıyor, başka nerelere gidiyor, elbette erbabı bilir.
Tarihimizden örnekleyerek devletin camii yapmadığını anlatmaya çalıştık. Şimdi devlet/belediye bir cami yaptırıyor. Tamam, bitti ibadete açıldı. Bu devasa yapının sürdürülebilirliği düşünüldü mü? Sonraki yıllarda masrafları nasıl karşılancak? Devamlı devlet bütçesinden para mı aktarılacak?
Türkiye’de Cumhuriyet döneminde (Atatürk ve İnönü döneminde) cami yapmak fiilen yasaktı. 1950’dan sonra serbest hâle geldi. Bugüne göre imkânları kıt olan halkımız cami dernekleri kurarak yüzbinlerce cami yaptı. Dini hayatımızın bereketi oldu bu camiler.
Böyle cami yapmanın, “cami gönüllüsü” olmanın faydaları saymakla bitmez. Müminler ibadet edilecek mekânı kendi güçlerini birleştirerek, üç beş kuruşlarını bir araya getirerek ve başka semtlerde hatta şehirlerdeki cemaatten yardım alarak yaparlar. Bu cemaat olmanın, millet olmanın, ümmet olmanın hazzını taddırır.
Bunun verdiği hazzı, dinî heyecanı hiçbir şey sağlayamaz.
Kocatepe Camii böyle yapılmıştı, halk ona sahip çıktı.
Şimdi bu camii devlet imkânlarıyla yapılıyor. Halkın bir hissesi yok, bu yüzden heyecanı da yok.
Peki bu camide namaz kılmak caiz mi?
Bilmem ki “ulu sarıklı hocalarımız” ne der? Beytülmalden, tüyü bitmemiş yetimin hakkı olan paradan cami yapma konusunda?
Onlar şu sırada kavuk sallamak ve susmakla meşguller.
Gerçek ilim adamları olsa idiler, bunu sorgularlardı: Bu cami helâl para ile mi yapılıyor?
Bu çok önemli; kaynak mühim. Bazen da şöyle oluyor: Devlet’ten çıkarı olan (mesela büyük ihaleler alan) bazı firmalar kaz gelecek yerden ördek esirgemiyorlar, cami inşaatlarına destek olyorlar. Acaba menfaat karşılığı bu yardımların kabulü caiz mi?
Cami yapmakta tek ölçü, rıza-yı ilahiyi kazanmaktır. Müminlerin gönül rahatlığı ile, şüpheye düşmeden ibadet edeceği binalar yapmaktır.
Siyaset için, ticaret için, gösteriş için, şöhret için... yapılan camiler, gönlümüzü bulandıran “inanç merkezleri”, ne halka hizmettir, ne de Hakk’a.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.