Onların dünyası
Ebeveynler çocuklarının doktor ya da mühendis olmalarını murat ederken çocukların çoğu oyuncu, sporcu, şarkıcı olup kestirmeden para kazanmanın yollarını arıyorlar. Biliyorsunuz bir dönem bu çocuklar yarışma programları vasıtasıyla boy boy resimler sergileyerek gündemde kalmaya çalıştılar. Fakat yarışma bittikten sonra büyü bozuldu ve çocuklar derin bir boşluğa düştüler, yaşadıkları hayal kırıklığını uzun süre atamadılar. Masumiyetin simgesi olan çocuklar sanal bir dünyaya sürüklenerek, şöhretin hayallerini kurmaya başladılar. Fakat kendilerine vaat edilen o renkli hayatlar sadece hayallerinde kaldı ve eski yaşantılarına döndüklerinde uyum sağlamaları kolay olmadı. Bu durum onlarda ruhsal sorunlara neden oldu ve psikiyatristlere gidip yardım aldılar, kendilerine vaatte bulunan kişilere sitem ettiler ve kırılan hayallerini tamir etmeye çalıştılar.
Oyunların engin dünyasından uzaklaşıp, kendilerine vaat edilen sanal bir dünyaya açılan çocuklarımızın bu alana bu kadar ilgi duymalarının elbette bir nedeni vardı. Zira bir işçi bütün gün yorucu bir iş temposuyla çalıştığı halde, çocuklarının temel ihtiyaçlarını dahi karşılayamazken bir şarkıcı iki saatlik konserle büyük paralar elde edebiliyor ve bunu ballandıra ballandıra anlatıp çocuklarımızı özendiriyor. Ekranlarda sergilenen şaşalı hayatlar çocuklarımızın hayal ve beklentilerini büyük oranda etkiliyor.
Ekranlarda israf ve şatafat kokan yaşamlarını dillendirerek ilgi toplamaya çalışan oyuncu, sanatçı ve şarkıcılar özellikle kişiliğinin tuğlalarını örmeye çalışan gençler için olumsuz model oluyorlar. Gençler uzaktan seyrettikleri bu cafcaflı hayata ulaşabilmek için bütün enerjilerini harcıyor ve kendilerini o kulvara ait hissetmek istiyorlar. Fakat işin içine girdiğinizde büyüklerimizin dediği gibi “kazın ayağının öyle olmadığını” görüyorsunuz. Zira sahnenin ön tarafında güllük gülistanlık bir hayat yaşadığını ima eden bu kişiler arka tarafta mutsuz ve umutsuz bir yaşam sürüyorlar.
AYNANIN ARKA TARAFINDA NE VAR?
Son günlerde çocuklarımızın imrenerek baktıkları şöhretli kişilerin hazin sonu yazılı ve görsel medyaya yansıyor. Bu kişilerin çoğu yaşlılıklarında yalnızlığa maruz kalıyor ve manevi boşluğa düşüyor. Geçtiğimiz hafta gözüme tam da bu gerçeği özetleyecek bir haber ilişti.
İrlanda’nın meşhur şarkıcısı Sinead O’connor sosyal medya üzerinden, tek başına olduğunu yalnızlıktan çok sıkıldığını ve intihar girişiminde bulunduğunu haber vermiş. Psikolojik destek alan şarkıcı hayatımda psikiyatristimden başka kimse yok demiş.
Uzaktan davulun sesi hoş gelir diye bir söz vardır. Bir kişiyi ya da bir olayı daha yakından tanıma imkânı bulduğunuzda aslında olayın size görünenden çok daha farklı olduğunu fark edersiniz. Fakat nedense biz insanlar gerçek olana değil hayal ettiğimize,, gördüğümüze değil görmek istediğimize odaklanırız. O yüzden sık sık düş kırıklığı yaşar ve hüsrana uğrarız.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.