Aydın Ünal

Aydın Ünal

Devlet beni keşfedemedi

Devlet beni keşfedemedi

Önceki yazımda “uzmanlar aranıyor” demiştim ve “bir şeyi bilen, hem de iyi bilen” çok sayıda adama ihtiyacımız olduğunu yazmıştım. Müzmin muhaliflerin hemen öne atlayıp, “15 yıldır iktidardasınız, yetiştireydiniz ya!” diyeceğini de öngörmüş ve “adam yetiştirmek 15 yıllık değil, 150 yıllık bir süreçtir” diyerek eleştirilerin önünü kesmeye çalışmıştım.

Ne var ki, bir dokundum, bin ah işittim. Müzmin muhaliflerden değil üstelik, kendi içimizden yakınmalara muhatap oldum. “Ben uzmanım, ben yetişmiş elemanım, ben bir şeyi çok iyi biliyorum. Ama devlet/iktidar/parti beni görmüyor, bendeki cevheri keşfetmiyor, bendeki kabiliyeti değerlendirmiyor” şeklinde sesler yükseldi.

Eyvallah. Haklısınız. Ben daha da ötesini yazayım:

Siz, aslında Başbakan olacak kabiliyettesiniz ama Doğu’da bir köyde öğretmenlik yapıyorsunuz. Siz aslında Vali olacak birikimdesiniz ama bir kaymakamlıkta şube müdür yardımcılığında köreliyorsunuz. Siz müsteşar olsanız çok daha iyisini yaparsınız ama masa siliyor, çay getiriyorsunuz. Siz genelkurmay başkanı olacak evsaftasınız ama ordumuz sizi keşfedemiyor. Siz Ortadoğu politikalarını şekillendirecek, hatta Ortadoğu’da akan kanı durduracak vizyona sahipsiniz ama devlet sizi kahvehane köşelerinden çekip almıyor. Siz ekonomiyi 5 kat, 10 kat büyütecek projelere sahipsiniz ama iktidar sizdeki cevheri görmüyor. Siz terörü bir gecede bitirirsiniz ama devlet sizden istifade etmiyor. Siz bir konuyu çok iyi biliyorsunuz ama devlet gelip size sormuyor…

Hayır, dalga geçmiyorum, gerçekten böylesiniz, gerçekten yeteneklisiniz, birikimlisiniz…

Devlet/iktidar/parti sizin birikiminiz kadar, uzmanlığınız kadar, adamlığınızı, dürüstlüğünüzü, cevvalliğinizi, cesaretinizi, idealizminizi, heyecanınızı da görmüyor, keşfedemiyor, değerlendiremiyor olabilir. Doğru kararlarınızdan dolayı cezalandırılmış, dik duruşunuzdan dolayı kaybetmiş olabilirsiniz. En iyi bildiğiniz konularda sözünüz dinlenmemiş olabilir. Batı’da eğitim görenler size tercih edilmiştir. Elinizden tutulmamıştır. Kriptolar hala kritik yerlerdedir. Liyakat değil, ilişkiler devrededir…

Hasbelkader devlet kademelerinde çalıştım. Gencecik, heyecanlı, dinamik beyinlerin, 6 ay, evet, sadece 6 ay içinde nasıl “memura” dönüştüklerine, nasıl yaşama sevinçlerini, umutlarını, heyecanlarını, ideallerini yitirdiklerine bizzat şahit oldum. İşe başlarken devleti dönüştürmek, dünyayı değiştirmek heyecanıyla başlayan nice gencin, 6 ay içinde kooperatif, servis saatleri, öğle yemeği menüsü tartışmaları arasında kaybolup gittiğini gördüm.

Çalışmanın, çok çalışmanın, sistemi ve uyumu “bozduğu” duygusunun yaygınlığına hayretle tanıklık ettim.

Çok daha idealistleri de vardı… “Bayrağın dalgalandığı her toprak parçası vatanımdır” şuuruyla en ücra köylere vazifeye giden; ama, torpilin, adam kayırmanın, nüfuz kullanmanın, iltimasın, rüşvetin, mezhepçiliğin, cemaatçiliğin, hemşericiliğin, yoldaşlığın, partidaşlığın asıl geçer akçe olduğunu görüp ideallerini yitiren, hayata küsenlere de şahit oldum.

Önceki yazımda “adam/uzman yetiştirmek” ihtiyacından bahsederken bu sorunları da kapsayan daha üst bir meseleyi vurgulamak istemiştim.

Devletin/iktidarın/partinin sizi keşfetmemesi, sizden istifade etmemesi, sizin elinizden tutmaması; iltimas, nüfuz, kayırma gibi sorunlar, bugünle ilgili değil, hiç abartmıyorum, 2 bin yıllık devlet geleneğiyle ilgili, yapısal sorunlardır.

2 bin yıllık kötü gelenekleri 15 yıllık iktidar değiştiremez. Köklü bir yapısal değişim, sabırla ve on yıllar içinde yetiştirilecek “adamlarla” mümkün olabilir.

AK Parti’den önce nice isimsiz kahraman bunun mücadelesini verdi; şimdilerde AK Parti bunun kavgasını veriyor ve önemli mesafe katetti. Eğer Recep Tayyip Erdoğan’ın ivme kazandırdığı bu mücadele böyle devam ederse, Türkiye’yi daha aydınlık bir gelecek bekliyor. Devlet, ilk kez bu kadar cesur ve kararlı adımlarla ve adamlarla dönüşüyor. Yani, işin daha başındayız.

Diyeceksiniz ki, “göle su gelinceye kadar kurbağanın gözü patlar…” Doğrudur. Ama unutmayın ki, göle su gelsin diye gözünü feda eden nice kahraman sayesinde buradayız. İleriye de bu fedakarlıkla gideceğiz. Aksi ise küfran-ı nimettir. Hem devlet, senin benim aynam değil de nedir?

Sizin yetişmiş olmanız şimdilik sadece sizi kurtarır. Oysa, daha fazla fedakarlıkla daha fazla adamın yetişmesi, sizin kadar, çocuklarınızı, torunlarınızı, devletimizi ve ülkemizi kurtarır.

Basamakları hızla tırmanmak değil mesele; mesele, her neredeysek, orada o işi en iyi yapabilmektir.  Afganistan’ın Mezar-ı Şerif şehrinde görev yapan Maarif Vakfı öğretmenleri ve ailelerini tanıdım. Her an bomba patlayabilir, bombalı bir araç saldırabilir, suikast olabilir tehdidi altında yaşıyorlardı. Her biri genel müdür, müsteşar, bakan olacak kapasitedeydi. Ama basamak tırmanmayı, adam bulup Türkiye’ye gelmeyi değil, Taliban tehdidi altındaki okullarının açılmasını ve öğrencileriyle kucaklaşmayı arzuluyorlardı.

Balık değil, Halık bilsin diye gayret gösterebilmektir mesele. “Adam ve uzman yetiştirmek” derken kastım tam da budur.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Aydın Ünal Arşivi