Ganalı Abdullah
Gana’da Abdullah adında bir adam sıradan bir gün yaşarken, gökyüzünde dolaşan ilginç bir araçla karşılaşır. Başını yukarı doğru kaldırır ve bu aracı uzun süre seyreder. Sonra bir çocuk saflığı ile çevirir başını ve “bunun biraz büyüğünü yapıp beni Hicaz’a götürür müsünüz?” Diye sorar. Küresel kültürün kirlerine bulaşmamış saf ve duru bir bakış açısı ile muhatabına tekrar döner ve aynı soruyu bir kez daha sorar: “Bu aracın daha büyüğünü yapıp beni hicaza götürmez misiniz” Gana’da yoksulluğun tam bağrında yaşayan bir adamın size nasıl bir soru sormasını beklersiniz? Sanırım ilk aklınıza gelen, bu kişinin sizden para ya da iş istemesi olacaktır. Fakat öyle olmuyor. Ganalı Abdullah fıtratından uzaklaşmış kapitalist insanın hiç tahayyül dahi edemeyeceği bir talepte bulunuyor. Hicaz’a gitmek. Nihayet onun bu samimi talebi karşısında Allah bütün kapıları açar ve Ganalı Abdullah hayallerine yaklaşır.
Abdullah’ın o gün orada gördüğü araç TV çekimleri için kullanılan bir drone’dir. Siyasi polemiklerin, riya kokan tutum ve tavırların, çıkar ilişkilerinin, yalandan katmerleşmiş vaatlerin ve kötülüğün hat safhaya ulaştığı bir çağda Abdullah’ın safiyetinden hiçbir şey kaybetmeyen bu ifadeleri birinin dikkatini çeker ve onun kalbi kadar saf ifadeleri medyada yer alır. Dışişleri bakanlığının girişimleri ile Gana Dostluk ve Yardımlaşma Derneği’ne ulaşılır ve Abdullah hayallerine ulaşabilmek için ilk adımı atar. Abdullah üniversite tahsili almış biri değildir, kitaplar dolusu bilgileri hatmetmiş bir bilge de değildir. Abdullah kendilerini aydın ve yol gösterici olarak tanımlayan kesime ait biri de değildir. O küresel felaketin uğramadığı bir köyde sade bir hayat yaşamakta ve yüce Yaratıcı’nın fıtratına kodladığı tevhid çekirdeğini olduğu gibi korumaktadır. İstanbul’a geldiğinde sarf ettiği şu ifadeleri bunu açıkça ortaya koymaktadır:
“Allah’ın izni ve kudreti ile bu güzellikleri yaşıyorum. Hayata gelişimden beri böyle bir güzelliği bekledim. Bana bu güzelliği yaşattığı için Allaha şükrediyorum. Emeği geçenlere ise dua ediyorum.”
Abdullah’ın yaşamında şirke hiç yer verilmemiştir, o yüzden sebepleri yüceltmeyip teşekkürünü doğrudan Yaratısına yapmaktadır. Fakat Müslümanda bulunması gereken vefadan da taviz vermiyor, bana yardımcı olan kardeşlerim için dua ediyorum diyor.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.