Adalet Yapın: O, Takvaya Daha Yakındır
Ey iman edenler, kendiniz, anne-babanız ve yakınlarınız aleyhine bile olsa, Allah için şahidler olarak adaleti ayakta tutun. (Onlar) ister zengin olsun, ister fakir olsun; çünkü Allah onlara daha yakındır. Öyleyse adaletten dönüp heva (tutkuları)nıza uymayın. Eğer dilinizi eğip büker (sözü geveler) ya da yüz çevirirseniz, Şüphesiz Allah, yaptıklarınızdan haberi olandır. (Nisa Suresi, 135)
İnsan adaletli davranmanın zor olmadığını, tüm kararlarında her zaman adil davrandığını düşünebilir. Ancak vereceği adaletli bir karar sonucu annesi, babası, kardeşi ya da bir yakını fiziksel ya da manevi bir sıkıntıya girecek olsa, bu kararı kolaylıkla verebilir mi? Sevdiği, ancak doğru yoldan sapmış biri hakkında karar verirken de kolayca tarafsız, dürüst ve haktan yana olabilir mi?
Zor bir sorudur bu. Ancak kalbinde Allah sevgisi ve korkusu olan insan bilir ki Allah tüm yapıp ettiklerini bilir. Allah'ın rızasını kazanmak için yaşayan insan, işte tüm o yapıp ettikleriyle, söylediği her sözle ve aklından geçen her düşünceyle, Rabbinin, ahiret gününde kendisini yapayalnız sorgulayacağını ve tümünün karşılığını eksiksiz vereceğini bilir.
Allah rızası gözetilerek, Allah'tan korkarak sağlanan adalet gerçek adalettir. Adaletin gerçek anlamda uygulanabilmesi için, adaleti çıkarlarına tercih edebilecek üstün ahlaka gereksinim vardır. Bu ahlak, Allah'ın emrettiği Kur’an ahlakıdır. Kur’an ahlakı insanlar arasında kesinlikle ayrım gözetmeden, yalnızca haktan yana, gerçek bir adaleti emreder.
Kur’an ahlakını yaşayan, içinde insanlık onuru taşıyan kişinin adalet anlayışında kişisel çıkarlar, dostluklar, arkadaşlıklar, akrabalıklar, insanların fiziksel farklılıkları asla etkili olmaz. Kararları yalnızca haktan ve doğrulardan yanadır. İnsan kendi çıkarlarından önce karşısındakini düşünmeli, kendisine bir zarar gelecek olsa bile hakkı ayakta tutmalı, adil olabilmelidir. Allah bunu emreder.
"… Söylediğiniz zaman -yakınınız dahi olsa- adil olun. Allah'ın ahdine vefa gösterin. İşte bunlarla size tavsiye (emr) etti; umulur ki öğüt alıp-düşünürsünüz." (Enam Suresi, 152)
Kur’an ahlakının tam olarak yaşandığı toplumlarda gerçek adalet ve güvenin hâkim olacağı çok açıktır. Gerçek anlamda adalet insanlar arasında hiçbir fark gözetmeden hepsini kapsayan; ırk, dil, din, yakınlık gibi ayrımlar gözetmeyen, güçlülerin değil haklıların üstün olduğu bir sistemdir.
Yalnızca kan veya dostluk bağı olduğu için yakınların korunup-gözetilmesi, insanlarda huzursuzluk oluşturur, güvensiz bir ortam meydana getirir. Özellikle de yönetici konumundaki kişilerin bu yönde tavır sergilemeleri toplumda büyük tahribat oluşturur. Kur’an’da söz edilen adalet, yönetenlere tanınan bir hak değildir. Yönetenlerin, her hak sahibine hakkını verme sorumluğunu yüklendiği emanettir.
Ey iman edenler, adil şahidler olarak, Allah için, hakkı ayakta tutun. Bir topluluğa olan kininiz, sizi adaletten alıkoymasın. Adalet yapın. O, takvaya daha yakındır. Allah'tan korkup-sakının. Şüphesiz Allah, yapmakta olduklarınızdan haberi olandır. (Maide Suresi, 8)
Adalet isteyen insan, öncelikle kendi nefsinde Allah’ın emrettiği gibi gerçek anlamda adil olmalı. Her durum ve koşulda güzel ahlaktan asla taviz vermemeyi fısıldayan vicdanını dinlemeli. Duygular, aklın ve vicdanın önüne geçmemeli.
Zaman bencillik ve çıkarcılık değil, hakkı arama, batılı zail etmek için hakkı hakim kılma yolunda, 'Allah'ın yardımcısı' olma zamanı.
Dünyada hak arama telaşında olan insan, asıl ahirette Hak’kın karşısına çıktığında ne yapacağını düşünmeli. Allah’tan içi titreyerek korkuyorsa, ‘O Gün’ü düşünerek hareket etmeli. Uyarıyor Rabbimiz;
"... Yaptıklarınızdan muhakkak sorumlu tutulacaksınız" (Nahl Suresi, 93)
“Aynen iki elin parmakları gibi, insanlar da birbirine eşittir. Hiç kimse, kimse üzerinde hak iddia edemez...” Hz. Muhammed (asm)
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.