Ali Bulaç’a Üzülüyorum 1
Haberi okuyunca hüzünlendim. İçim burkuldu. Bir kere daha düşündüm derin derin. FETÖ fitnesinin başımıza nasıl bir bela ve musibet olduğuna yandım. Bu nasıl bir ihanettir böyle. Paramızı al, zararı yok. Ya evlatlarımız? Ya bunca yetişmiş insanımız? Ya davamız? Ya kuşku ile bakılan cemaatlerimiz?
Mesela diyelim, ya da Ali Bulaç’ımız?
* * *
İşte o haber:
“Silivri’de, İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesince görülen duruşmada savunma yapan tutuklu sanık Ali Bulaç, iddianamede kendisi için 3 kez ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası istendiğini belirterek, idam cezası olması halinde şu anda idamla yargılanıyor olacağını söylemiş.”
Peşinen söyleyeyim, bu yazı Ali Bulaç’ı aklama, tezkiye etme, temize çıkarma yazısı değildir. Suçlama, kınama yazısı da değil. Olay yargıda. Neticeyi bekliyoruz. Bizim istediğimiz, adalet yerini bulsun. Kim olursa olsun, suçlular münasip cezalarını alsın. Masumlar bu beladan kurtulsun. Özgürce işine gücüne baksın.
Bu kadar tutuklu içinde ona çok acıyorum. Haline üzülüyorum. “Düşmez kalkmaz bir Allah derler”. Bu hallere düşmesini ona yakıştıramıyorum.
Benim bu yazım, ondan bağımsız olarak, yaşanandan dersler ve ibretler alma, değerlerimizi iyi koruma, kayıplarımıza üzülme, neslimizi benzer durumlara karşı dikkatli olmaya davettir.
* * *
Haber devam ediyor: Zaman gazetesi davasında savunma yapan tutuklu sanık Ali Bulaç, örgüt üyeliği suçlamalarını reddetmiş. "Örgüt beni 'kullanışlı aptal' yerine mi koydu?" diye sormuş Bulaç. FETÖ'nün metodunun Said Nursi’nin yolu olmadığını söylemiş. (1)
Gururlu adam, haya ettiği için “aptallık ettim” diyemiyor ve soruyor: “Örgüt beni 'kullanışlı aptal' yerine mi koydu?"
Ya ne?
O kibirli Fettan’ın cebinde senin gibi kaç Ali Bulaç vardır, zamanı gelince gözünü kırpmadan harcayacak, kullanıp atacak. Babasının kesesinden gelmiyor, kazandığı parası da değil, elin parasını harcayarak, ikramlara boğarak, çok adam toplamış başına. Günü gelince de vurmuş tekmeyi. İşte tv. sohbetlerinde anlatıyor o mağdurlardan bazıları.
Sen hala bunu anlamamış gibi soruyorsun. Eğer dediğin gibi suçsuzsan bunu çok iyi anlamalıydın Ali Bey. Hala soru olarak ifaden, onları temize çıkarıp çıkarmamada bir tereddüt ve kuşku taşıdığını mı gösteriyor yoksa?
Senin aklını ve zekanı az çok biliriz. Kendine bunu yapma lütfen.
* * *
Ali Bulaç Beyi şahsen tanımam. Tv. programları dışında hiç görmedim. Ama gençliğimden beri takip ettiğim yazarlardan birisidir. Önce dergilerden okuduk, sonra sürekli geliştirdiği “Çağdaş Kavramlar ve Düzenler” kitabını. Hatta bu kitap düşüncemizin oluşmasında ve ifadesinde çok etkili oldu. Ondan faydalanarak kaç yerde konferans verdim, öğrencilere dersler ve seminerler sundum. Sonra sair kitapları…
Hızlı bir devrimciydi. İran ve Humeynî üzerinden İslam devleti düşüncesini daha bir gür seslendirdi. Sonra demokrasi üzerine yazdıklarını okuduk. Söylem ve eylemlerinde cesur bir yazardı. Bizim cenahın gazete ve dergilerinde hep vardı. Hem Yüksek İslam mezunu, hem de Sosyoloji çıkışlı idi. Solun da dikkat ettiği bir isimdi. “Aydın” saydıkları ender insanlarımızdandı.
Ama bir gün bir şeyler oldu. İlk çıkışında abone olduğumuz Zaman Gazetesini Gülen Cemaati satın alınca orada kaldı. Zaten orada kalanlara bir hal oldu sonraları maalesef. Ben o gazeteye ta ilk çıktığı günden beri aboneydim. Bir gün gittim Maraş temsilcisine ve önüne beş maddelik bir yazı koydum. “Bunlar yüzünden aboneliğimi kesin” dedim. İtiraz ettiler yazıma. On günlük gazeteyi serdik masaya ve tek tek baktık. Mahcup oldular. “Bunları genel merkezinize de bir zahmet bildirin” dedim ve ilgimi kestim.
* * *
Neydi o eleştirilerimiz?
Geçmiş gün, unutmamışsam yazayım. Gazete belli bir siyasi partiyi değil, aldığı oy oranına göre herkesi yazmaya söz vermişti. Ama gazetede ne merhum Erbakan’ın resmi vardı ilk sayfada, ne de partisinin oyu oranında haberleri. Merhum Muhsin Yazıcıoğlu kadar olsun yer verilmiyordu. Ahmet Taşgetiren, Rasim Özdenören gibi hem Maraşlı, hem de yakından tanıdığımız İslamcı yazarlar gazeteden tek tek gidiyorlardı. Yerine yeni yetişen, sağcı, milliyetçi çizgide genç insanlar geliyordu. Her gün manşette Demirel, Çiller, Mesut ve Ecevit resmi görmekten bıkmış usanmıştık vs. vs.
* * *
Ama Ali Bulaç kaldı orada. Sonra Samanyolu tv.de program yapmaya başladı. Orada muzip bir yanını da gördük Ali Beyin. Hele bir defasında Ahmet Taşgetiren Beye bıyık altından gülerek öyle bir laf attı ki, o gece demiştim, “Ahmet Bey bu programa bir daha çıkmaz” diye. Hakikaten çıkmadı da. Sonra aynı programdan Hüseyin Gülerce elendi. Diğer Ahmet Bey (Ahmet Turan Alkan) ile al gülüm ver gülüm götürdüler biraz, ince ayar alaylarla iktidara…
Ali Bulaç da “Resullerin Yolu” kitabını yazan Ali Ünal gibi değişiyor muydu?
Neden?
Onun gibi bir İslamcı aydının, siyasal İslam’a karşı, eylem ve söylemlerinde sisteme karşı tek eleştirisi olmayan, herkese şirin görünmek için yağcılık yapan, “laiklik ile sorunumuz yoktur” diyebilen omurgasız bir adamın, Gülen’in yanında ne işi vardı?
Hatta devletin “FETÖ/PDY” diye adını koyduğu ve zararlıdır diye mücadele ettiği bir örgüt yanında ne işi vardı?
Hadi bunları anlamadı diyelim, 17/25 Aralıktan, hele de MİT tırları rezaletinden sonra hala orada nasıl durabiliyordu?
Yahu bir zamanlar örgütün misyoneri sayılan Hüseyin Gülerce bile ayrılmış iken acaba Ali Bulaç orada hala ne arıyordu?
Yazı uzadı, cevabı gelecek yazıda arayalım mı?
1- http://www.risalehaber.com/ali-bulac-fetonun-metodu-said-nursinin-yolu-degildir-310325h.htm