M. Şevket Eygi

M. Şevket Eygi

MÜSLÜMANLARA SORULAR

MÜSLÜMANLARA SORULAR

(1) Türkiye sizce iyi ve olması gereken şekilde idare ediliyor mu? Siyasetimiz, idaremiz, toplum yapımız, ahlâkımız iyi ve temiz midir? İyi ise ülkemiz niçin dünya temizlik ve şeffaflık listesinin sonlarında yer almaktadır? Norveç, İzlanda, Finlandiya gibi ülkeler temizlikte 10 üzerine 9 küsur not alırken bizim notumuz niçin 3 küsurdur?

(2) Vatandaşlarının iyi, vasıflı, güçlü ve üstün olmadığı bir ülkenin iyi olması mümkün müdür?

(3) Peygamber aleyhisselam “Siz ne haldeyseniz öyle idare olunursunuz” buyuruyor. Bugünkü durumumuz bu hadise elbette uygundur, çünkü Peygamber ne söylemişse doğrudur. O halde birinci iş ve vazife fertleri, aileleri ve toplumu ıslah etmek; güçlendirmek, vasıflı ve üstün hale getirmek değil midir? Şu işe önce kendimizden başlamak gerekmez mi?

(4) İslâm dini ribayı/faizi kesin şekilde haram kılmaktadır. Kur’an-ı Kerim’de ribacılar için “Onlar Allah’a ve Resulüne savaş ilan etmişlerdir” buyuruluyor. Bugün ülkemiz ve toplumumuz gırtlağına kadar ribaya batmıştır. Böyle bir durumda kurtulmamız, salah ve felaha ermemiz sizce mümkün müdür?

(5) Peygamber aleyhissalatü vesselam’ın “İyiliği (mârufu) emr etmeyen, kötülüğü (münkeri) yasaklamayan ve engellemeyen bir toplum batmaya mahkumdur” mealinde hadîs-i şerifleri bulunmaktadır. Sizce Türkiye Müslümanları emr bi’l-mâruf ve nehy ‘ani’l-münker farzını eda ediyorlar mı?

(6) Yüce İslâm dini ve şeriatı lüksü, israfı, aşırı tüketimi, gösterişi, gurur ve kibri yasaklamış, haram kılmıştır. Bugün, toplumun Müslüman kesiminde bu günahlar, haramlar, isyanlar açık bir şekilde işleniyor. Böyle bir toplum isyankâr bir toplum değil midir? Milyonlarca vatandaş yarı aç yarı tok yaşar, geçim sıkıntısı çekerken zengin Müslümanların bir kısmının böyle sefıhane ve rezilane bir hayat sürmesi doğru mudur?

(7) Kur’an-ı Azimüşşan, Yahudi ve Hıristiyanları birtakım ruhbanlarını (din adamlarını) erbab (rablar) haline getirip putlaştırmakla suçluyor. Bugün, Müslümanlar arasındaki bazı gruplar da kendi büyüklerini aşırı şekilde yükseltip, ismet (günahtan korunmuş olma) sıfatıyla sıfatlandırıp sınırı aşmamışlar mıdır? Günümüzde ne kadar çok gavs, kutub, mehdi, uçan var... Bu konuda Ümmet-i Muhammed sizce yeteri ve gereği kadar uyarılmakta mıdır?

(8) Peygamberimiz sallallahu aleyhi ve sellem “Cebrail (aleyhisselam) komşular hakkında bana o kadar nasihatte bulundu ki, komşuların birbirine vâris olacağını sandım” buyuruyor. Sizce bugün Müslüman toplumun komşuluk münasebetleri yüce dinimizin emir, öğüt ve öğretilerine uygun mudur?

(9) Çocuklar ve gençler toplumun, ülkenin, devletin geleceğidir. Biz Müslümanlar, genelde çocuklarımızı ve gençlerimizi İslâm dininin öğretilerinin ışığında iyi, güçlü ve vasıflı olarak yetiştirebiliyor muyuz?

(10) Kur’an iyi Müslümanları anlatırken “Onlar kendi aralarında merhametli ve şefkatli, (harbî) kâfirlere karşı ise sert ve şiddetlidir” buyuruyor. Biz böyle miyiz? Böyle isek niçin bazı Müslümanlar fikir, görüş, metod ve meşreb bakımından farklı olan din ve iman kardeşlerinden kopukturlar ve hattâ onlara düşmanlık yapmaktadırlar?

(11) Mevcut dinler ve ahlâk sistemleri içinde gıybeti İslâm kadar kesin şekilde yasak ve haram kılan başka bir din ve sistem olmadığı halde Müslümanlar arasında gıybet niçin son derece yaygındır?

(12) Peygamberimiz (aleyhisselam) “İki günü birbirine eşit olan zarar ve ziyandadır” buyurmuştur. Yani Müslümanın her yeni günü, bir öncekinden iyi olacaktır. Hangi konularda? İbadette, hayır ve hasenatta, faydalı ilim öğrenmekte, ölüme hazırlanmakta, ahiret yolculuğu için azık toplamakta, Allah’ın rızasını kazanacak işler yapmakta... Biz böyle miyiz?

(13) İslâm’ın eyleme ait en birinci ve önemli emri beş vakit namaz kılmak olduğu halde, Müslüman toplum bu farizayı niçin büyük çoğunluk olarak yerine getirmemektedir?

(14) Hür ve mukim erkeklerin farz namazlarını camilerde cemaatle kılmaları İslâm fıkhına göre kesin bir emir iken musalli Müslümanlar (şer’î özürleri olmadığı halde) bu emri niçin yerine getirmiyorlar?

(15) Dindar ve sofu geçinen Müslümanların evlerinde birtakım cihazlar var. Bunlar İslâm dininin haram ve yasak kılmış olduğu kötülükleri, çirkinlikleri, isyanları, fısk ve fücurları, büyük günahları evlerin içine kadar getiriyor. Dindar ve sofu Müslümanlar bu aletleri (kanunî bir mecburiyet) olmadığı halde niçin evlerine koyuyor ve karşılarına geçip saatlerce onları seyr ediyorlar?

Daha böyle yüzlerce soru yöneltilebilir. Onbeş soru ile yetiniyorum. Bu soruları, bendeniz dahil, kendi nefislerimize soralım. Doğru cevaplarını bulalım ve hayatımıza uygulayalım.

Bazıları, “Sen her şeye olumsuz tarafından bakıyorsun...” şeklinde tenkitler yöneltiyor. Çok günah işlenen, haramların yaygın hale geldiği, münker (dinin ve şeriatın kötü gördüğü) işlerin açıkça yapıldığı, fuhşiyatın (azgınlıkların) çoğaldığı, ribanın yaygınlaştığı, haram yemenin genelleştiği bir ortamda benim yaptığım tenkitlerin mutlaka yapılması gereklidir. Bu iş elbette bana düşmezdi. Bu uyarıları öncelikle Diyanet’in, birtakım “Özel Diyanetlerin” yani dinî cemaatlerin yapması uygundur. Yeteri kadar yapılmadığı için Müslüman bir yazar olarak haddim olmadığı halde bendeniz dile getiriyorum. Bu bir suç olmasa gerek.

İslâm dininde hem müjdeler vardır, hem de uyarılar ve korkutmalar...

İslâm insanlara iman eder, hayırlı işler yaparsanız kurtulur, ebedî saadete (sonsuz mutluluğa) nail olursunuz, Cennet’e girersiniz buyuruyor.

Madalyonun öbür tarafında uyarılar ve korkutmalar vardır.

İman etmezseniz, yahut iman ettiğiniz halde, Allah’ın ve Peygamberin (aleyhisselam) çizdiği sınırları aşar, emirleri yerine getirmez, yasakları ve haramları işler, Allah’a ve Resulüne isyan eder, yeryüzünde fitne ve fesat çıkartır, mü’min kardeşlerinizle olan kardeşliği ve birliği bozar, kâfirleri dost ve veli ittihaz eder, ahireti düşünmez ve ona hazırlanmazsanız başınıza dünyevî ve uhrevî cezalar gelir, sıkıntılara düşer, bela ve musibetlerle karşılaşırsınız...

İnsanların, halkın bir yandan müjdelenmesi, öbür taraftan uyarılıp korkutulması gerekir. Sadece müjde, sadece uyarmak doğru olmaz. İkisi birden olacak, Müslüman havf ve reca arasında bulunacak.

Bu devir Müslümanlarının en büyük hatâsı ve kuruntusu şu imtihan ve ibtilâ dünyasını kendileri için yalancı ve şeytanî bir cennet haline getirmek istemeleri ve var güçleriyle bunun için çalışmalarıdır. Ne korkunç bir kuruntu...

Dünya cennet değildir... Dünya cennet olamaz... Dünyayı sahte bir cennet yapmaya çalışmak yanlıştır, sapıklıktır.

Birtakım gafillerin ve cahillerin bu konuda mutlaka uyarılması gerekir. Bu uyarıyı Diyanet yapabilir mi? Yapamaz, yaptırmazlar... Bu vazife bağımsız hocaların işidir.

Soruyorum: Türkiye Müslümanları yeteri kadar uyarılıyor mu? Yeteri kadar korkutuluyor mu? Onlara yeteri kadar emr-i mâruf ve nehy-i münker yapılıyor mu?

Bendenizi övmemekle, desteklememekle suçlayanlar da var. Bilmiş olsunlar ki, bütün övgüler, hamdler, senalar Allah’a mahsustur. Peygamberimiz “Meddahların (çok övücülerin) suratlarına toprak saçınız” buyurmuşlardır. Başka bir hadîs-i şerifte “Müslüman kardeşini gıyabında öven kişi sanki onun boynuna keskin bir bıçağı çalmış gibi olur” buyuruyor. Din hizmetkarlarının, büyük Müslümanların, muhlislerin övgüye ihtiyacı yoktur... Desteklemeye gelince: İslâm’a ihlasla, sırf Allah rızası için, hasbeten lillah hizmet edenler başımızın tacıdır. Onların ellerinden ve eteklerinden öperiz. Onlar kendilerine yalakalık, yağcılık, dalkavukluk yapılmasını istemezler, böyle şeylerden hoşlanmazlar. Duaları üzerimize sâyeban (gölgelik) olsun.

Önceki ve Sonraki Yazılar
M. Şevket Eygi Arşivi