Cezaevindeki Gazeteciler
TUTUKLAMAMAYIcezalandırma olarak uygulamak:
Tek parti ve daha sonraki devirlerde bu hep yapılagelmiştir. Uzun yıllar boyunca, hiçbir suçu olmayan mâsum Nurcu Müslümanlar, Risale-i Nur okurken basılmışlar, Nur âyini yapıyor diye tutuklanmışlar, uzun müddet yattıktan sonra kimisi lütfen salıverilmiş, kimisinin tutukluluk hali devam etmiştir… Bendeniz 1962’de “Zulümlerin en şenii ve alçakçası kanunların gölgesinde yapılandır” başlıklı yazım dolayısıyla paldır küldür tutuklandım, elim bir hırsızın eline kelepçeli olarak Sultanahmet parkından yürüyerek geçirilip Sultanahmet cezaevine atıldım. Orada 99 gün boş yere yatırıldım. İlk celsede tahliye edildim ama 99 gün (dile 99 demek kolaydır ama siz bir de yatanlara sorun) ceza çekmiş oldum. Yazım, suç değildi (sonunda beraat ettim) tutuklama ile cezalandırılmış oldum.
Tutuklama suretiyle cezalandırma bizdeki faşist tek parti ve vesayet sistemi rejimlerinin, darbecilerin, militan Kemalistlerin her zaman başvurdukları zulümlerdendir.
**
Cezaevlerinde insanlık dışı muameleler:
Vesayet rejimleri bunu hep yapagelmiştir. 1984’te, Sağmalcılar cezaevinden, ellerim ayaklarım zincirli olarak sevk otobüsü ile Gerede cezaevine 25 mahkum ile birlikte nakl edildim. Yolda su, ekmek, ilaç vermediler. Yazılarımdan dolayı haksız yere mahkum edilmiş bir fikir suçlusu idim ama hiç acımamışlardı. Beni vatandaş olarak görmüyorlar, düşman olarak görüyorlardı.
Yaşlı ve hasta annem ziyaretime gelemiyordu. Dostlarımdan birkaç kişi İstanbuldan otobüsle ziyaret günü gelmişlerdi ama vesayet rejiminin savcısı, benim soyadımı taşımadıkları için ziyarete izin vermemişti. Zavallılar onca yorgunluktan sonra görüşemeden geri dönmüşlerdi.
**
Kulak resmi yüzünden tutuklama:
Diktatör Millî Şef İsmet Paşa ağır işitirdi. Necip Fazıl Büyük Doğu dergisinin kapağına kocaman bir kulak resmi koyduğu ve “Başımıza kulak istiyoruz” diye yazdığı için tutuklanmıştı.
**
İstiklal Mahkemeleri cinayetleri:
Bu mahkemeler adalet değil, zulüm dağıtıyordu. Avukat tutulamıyordu, karardan sonra Yagıtaya müracaat hakkı da yoktu. İdam cezası veriliyor, bir iki gün sonra vatandaş paldır küldür asılıyordu. Bu yolla nice din alimini, tarikat şeyhini, gazeteciyi, muhalifi yok ettiler. Eski Van milletvekili İbrahim Arvas, hatıralarında İstiklal mahkemeleri zulmü yüzünden doğu ve güneydoğu Anadoluda kulplu kulpsuz altınkalmadı diye yazıyor. Bugün o kanlı zalim mahkemeleri alkışlayanlar, o karanlık çağı altın çağ olarak gösterenler hürriyetten adaletten kahramanlığı taslıyor. Sahte kahramanlar
**
TCK 163 Zulümleri:
CHP iktidarının giderayak çıkarttığı TCK 163’cü madde uzun yıllar boyunca dindar çoğunluğun tepesinde Demokles’in kılıcı gibi sallanıp durdu; bu zulüm kanunu ile nice Müslümanın hayatı karartıldı, din ve inanç hürriyeti ayaklar altına alındı, Müslüman Sünnî çoğunluk ezildi.
**
Sağmalcılar karantina koğuşu:
Yıl 1984. Yazılarım dolayısıyla hapse mahkum edilmişim. Bendenizi yakalayıp Sağmalcılar cezaevinin Karantina koğuşuna attılar. Tam bir fecaat ve pislik yuvasıydı burası. Yeterli yatak ve ranza olmadığı için bazı mahkumlar, beton zemine gazete kağıdı sererek yatıyordu. Etraf bit kaynıyordu. Verilen yemekleri ellerimizle yiyorduk. Bu koğuştan sonra, bana hassaten kötülük etmek için, Anadolunun çeşitli yerlerinden Adli Tıbba muayene için gönderilen deliler koğuşuna atmışlardı.
**
Hapishane zulümleri:
Deliler koğuşunda iken delinin biri bir mahkumu jiletle yaraladı diye hepimizi avluya çıkarttılar. İnce bir yağmur yağıyordu. Üzerinizde birer külot kalacak şekilde soyununuz dediler, bizi o halimizle yağmur altında beklettiler. Tekrar koğuşa girmemize izin verdiklerinde etrafı yangın yeri gibi bulduk. İçme sularımızı devirip dökmüşler, yataklarımızı ve çamaşırlarımızı darmadağın etmişlerdi. Yanımda elyazması küçük bir Kur’an-ı Kerim vardı, onu da yere atmışlardı. (Bu Kur’anı, İstiklal savaşı gazilerinden Taraklılı emekli bir zabit hediye etmişti.)
**
Vesayet rejimi zulümleri:
Vesayet ve darbe rejimleri Müslüman din adamlarına, tarikat şeyhlerine, Müslüman gazetecilere, muhalif aydınlara çok ağır zulümler etti, onlara kan kusturdu. 27 Mayıs 1960 darbesinden bir müddet sonra, İstanbul Üniversitesi Anayasa Kürsüsü Başkanı ordinaryüs Profesör Doktor Ali Fuat Başgili tutuklayıp Harbiye binasının bodrumkatındaki pis bir hücreye atmışlardı.
**
Bir Müslüman zulme uğrayınca ilgilenmezler:
Bendeniz yüz kızartıcı bir suçtan dolayı tutuklanmamış, mahkum edilmemiştim; sadece fikirlerim görüşlerim tenkitlerim dolayısıyla mahkemelerde sürünmüş, zindanlarda çürümüş idim ama Dönme Laik Kemalist gazeteciler zerre kadar ilgi göstermemişler, desteklememişlerdi. Öyle ya özgürlük ve adalet sadece onlar için vardı, onlar için olmalıydı. Cenab-ı Hak bu ülkeyi, bu devleti, bu milleti merhametsiz ve gaddar vesayetçilerin pençelerine tekrar düşürmesin.
**
NOT: Sırf inançlarından, fikir ve kanaatlerinden dolayı tutuklu olanlar varsa hepsi için Allah kurtarsın diyorum.
Şu anda bazılarının anaları, bacıları, karıları, çocukları ağlıyormuş. Zulmen, haksız yere içeriye atıldılarsa, bendeniz de onlarla birlikte ağlarım.
Vaktiyle bizim de anamız ağlamıştı, onlar ise gülmüştü.