Misliyle karşılık vermek!
Başbakan Binali Yıldırım ABD ’nin Türkiye ’de “vizeleri” askıya alma kararını eleştirirken, “Bize yapılanın misliyle karşılığını veririz” diyor.
Ve “saatler sonra aynı ifadelerle, aynı şekilde gereğini yaptıklarını” söylüyor.
Peki, doğru olan bu mu?
Önceliği ABD’ye kaptırdıktan sonra “misliyle karşılığını veririz” dediğiniz şey onları “taklit etmekten” başka bir anlam taşımıyor ki!
Türkiye, ABD böyle bir karar almadan önce Amerikalılara “vize vermeyi durdurmuş” olsa daha güzel olmaz mıydı?
Cumhurbaşkanı Erdoğan ’ın korumalarının ya da Halk Bankası Genel Müdür Yardımcısı’nın gözaltına alınmasından sonra böyle bir karar alınsa ve “Size vize vermeyi askıya aldık” denilse ne güzel olurdu, değil mi?
İşte o zaman bugün “misliyle karşılık vereceğiz” diye kendi kendimizi avutmak yerine çok etkili bir adım atılmış olunmaz mıydı?
Zannımızca şahsiyetli ve etkili bir dış politikanın ilk şartı başkalarının aldıkları kararları “taklit” eden kararlar almaktan ziyade önceliği başkalarına kaptırmamaktır.
Atı alan Üsküdar ’ı geçtikten sonra alınan “mukabil” kararların fazlaca bir etkisi olacağını sanmıyoruz.
Amerika ne yaptı?
Konsolosluk görevlisinin gözaltına alınması üzerine vize vermeyi askıya alma gibi bir tavır ortaya koydu.
Hiç, “Bizim elemanımız sizin yasalarınıza göre suç işlemişse cezasını çekmelidir” gibi bir yaklaşım içine girmedi.
Aldıkları kararın “kolay alınmadığını ve üzüntü verici” olduğunu söyleyerek “vize uygulamasını” askıya alıverdiler.
Bir de konsolosluk görevlilerine karşı Türkiye’nin aldığı kararın iki ülkenin ilişkilerini bozmaya yönelik olabileceğini iddia ettiler.
Benzer şeyleri Türkiye yapamaz mıydı? “Ya korumalarımızı verirsiniz ya da artık size vize yok” denilemez miydi?
İş işten geçtikten sonra “misliyle mukabele etme” kararı almak kendi kendimizi tatminden başka bir işe yarar mı?
Dış politikada önceliği “başkalarına kaptırmamanın” oldukça önemli bir faktör olduğu hiç unutulmamalıdır.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.