Hüseyin Öztürk

Hüseyin Öztürk

Türkiye’yi temsil etmek sahiplenmeyi gerektirir

Türkiye’yi temsil etmek sahiplenmeyi gerektirir

Biliyorum gündem çok kalabalık ve insan hangisinin peşinden koşacağını bilemiyor. Ses hızıyla değişen bir gündemimiz var maalesef. Siyasilerle bir kısım medya da bu hızı artırmak için kıyasıya yarışıyor.
Henüz bu yarışa dahil olamadım. Çünkü Frankfurt’ta dört gün boyunca fuar yiyip fuar içince, bir de elimdeki notlarım bitmeyince yarışa giremedim. Pek çok notumu es geçtim fakat bazı notlar var ki geçemedim. O yüzden dördüncü gündür Frankfurt yazıyorum.
Tabii ezbere gitmedik oralara. Gördüklerimizi, duyduklarımızı, düşündüklerimizi yazalım diye gittik. İlk defa bir fuarı üç gün boyunca sıkı sıkıya takip ettim. Sadece 12 saatliğine İsrafil Kuralay ve İlhan Soylu ile Paris’e kaçabildim. Daha sonra onu da yazacağım.
Onur konuğu ülke olarak katıldığımız fuarda temsilimiz, eğer başlı başına Kültür Bakanlığına kalsaydı, Türkiye olarak şimdi yerlerde sürünüyor olurduk. Kültür Bakanımız Sayın Ertuğrul Günay, İTO Başkanı Dr. Murat Yalçıntaş ile ekibine, İstanbul Büyükşehir Belediyesi Kültür A.Ş Genel Müdürü Nevzat Bayhan ve ekibine birer teşekkür plaketi vermelidir. Başkan ve genel müdür de kendi ekibine birer plaket vermeli.
Türkiye’yi temsil etmek sahiplenmeyi gerektirir. İTO ve Kültür A.Ş, ülkemizi temsil noktasında fuara katılan; gazeteci, yazar, yayıncı ile diğer misafir ve Almanya’da yaşayan yurttaşlarımızla, Türk dostu Almanlar nezdinde memleketimizi layıkıyla temsil ettiler.
Bugünü de onlara ayırdım Ve tabii hak ettiler. İTO standı 5 nolu holdeydi. Bu hole girenler, Türkiye’ye dair bir işaret, bir bayrak, bir temsilci arıyordu. Kısa bir arayıştan sonra İTO’nun standını gören herkesin gözü fal taşı gibi açılıyor ve koşarak kendisini standa atıyordu. İTO görevlileri ise gelenleri evlerine gelen misafir gibi karşılıyordu.
Bayram ziyaretini andıran manzara, sanki uzun yılların ayrılığını anlatır gibiydi. Derhal ikramlar yapılıyor ve gülen yüzler eksik olmuyordu. Dr. Murat Yalçıntaş’ın yerinde üç dakika bile oturduğunu görmedim, her gelene ayağa kalkıyor ve sohbet etmeye çalışıyordu.
İstanbul Büyükşehir Belediyesi Kültür A.Ş, ise 6 nolu holdeydi. Bir müddet de Kültür A.Ş’nin standında gözlemlerde bulundum. Kültür A.Ş, sadece İstanbul’u değil, Türkiye’yi temsil ediyordu. Genel Müdür Nevzat Bayhan ve ekibi, İBB adına mükemmel ev sahipliği yapıyordu. Bayhan’ın gülen yüzü ve iletişimi, her türlü ikramın üzerindeydi.
Kültür A.Ş’nin yayınladığı eserler ve ebru gösterisi, standa uğrayan bütün yabancı konukların çok dikkatini çekiyordu. Yine yabancı konukların İstanbul fotoğrafları önünde resim çektirerek, hemen oradan yakınlarına göndermeleri ve ardından da telefon edip, resmi alıp almadıklarını sormaları görülmesi gereken manzaraydı. 2010’nun kültür başkenti İstanbul, Frankfurt Kitap Fuarı'nda görücüye çıkmış gibiydi. Doğrusu iyi hazırlanmışlardı.
Bu sebeple Kültür Bakanı Sayın Ertuğrul Günay’a olan güvenimi ve sevgimi bir tarafa bırakarak derim ki; “Sayın Bakan, eğer yurtiçinde ve yurtdışında bu ve benzeri fuarlara ev sahipliği yapacak ve katılacaksanız, lütfen ne siz, ne ekibiniz yorulmasın, siz sadece doneleri ve bir de harcamaların tutarını ya İTO’ya veya İBB Kültür A.Ş’ye verin, sizin yerinize onlar Türkiye’yi temsil etsin. Çünkü Ankara kafasıyla İstanbul kafası bir olmuyor.
Ankara kafasının; “mesai, hizmet ve temsil” anlayışıyla, İstanbul kafasının; “mesai, hizmet ve temsil” anlayışı arasında dağlar kadar fark var. Ankara işe; “ast üst” gözlüğüyle bakarken, İstanbul kafası; “yaptığı işin başarısına odaklanıyor.” Arada böyle bir fark mevcut. Bu fark da Ankara kafasında; “hezimeti,” İstanbul kafasında “kaliteyi” getiriyor.
Mesela çok garibime giden bir örnek sunayım. Alman bir gazeteci ve yazarla tanıştırdılar. Bir iki espri yapınca adamla dost olduk ve kalabalık bir grupla fuar alanında dolaştık. Sohbetin bir yerinde Alman gazeteci dedi ki;
“Bay Öztürk, özür dileyerek bir şey sormak istiyorum. Ben daha önceki fuarlara da katıldım ve buraya gelen Türk yayıncıları ziyaret ettim. Onlar bize hep Türk şaraplarından örnekler sundular, viski içtiler, votka içtiler, bizden farkları olmadıklarını göstermek için çok gayret ettiler. Bu yıl gördüm ki, içki yerine ülkenizde yetişen bütün yiyeceklerden getirilmiş ve her ziyaretçiye ikram ediliyor. Fuarda bir başka zenginliğinize daha şahit oldum, şimdiye kadar neredeydi bu insanlar?”
İşte bu soruya dört gündür cevap veriyorum. Daha da veririm de haddi aşmış olurum.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Hüseyin Öztürk Arşivi