Allah (c.c) ne der?
Bir Cuma sohbeti yerine olsun diye yazdım bu satırları. Cumanız mübarek olsun bu vesile ile.
Ben derim ki, “ABD ne der, AB ne der, NATO ne der, İsrail ne der, patron ne der?” sorusundan önce asıl soruyu soralım kendimize. Kim ne derse desin, asıl cevabını bulmamız gereken soru şu: Allah (c.c) bu yaptığım işe ve söylediğim söze ne der?
Unutmayalım, bu dünyada yaptığımız ve yapmamız gerekirken yapmadığımı, söylediğimiz ve söylememiz gerekirken söylemediğimiz her sözden hesaba çekileceğiz.
Ali İmran 173’e bakalım bir isterseniz: “Onlar ki, bazı kimseler kendilerine, ‘bazı insanlar size karşı toplandılar, onlardan korkun’ dediklerinde, bu onların imanlarını artırdı ve: ‘Allah bize yeter, o ne güzel vekildir’ dediler.”
Araf 123’de Firavun ile Hz. Musa’ya inananlar arasındaki bir olay nakledilir: “Firavun dedi ki: Ben size izin vermeden ona iman mı ettiniz? Bu, hiç şüphesiz şehirde, halkını oradan çıkarmak için kurduğunuz bir tuzaktır. Ama yakında (başınıza gelecekleri) göreceksiniz!”
Birileri bize İlahlık ve Rablik taslıyor. Zamane firavunları bunlar.
Gerçek bir Müslüman olacaksak, şu-bu ne der diye değil, Allan (c.c) ne der diye düşünmemiz gerek.
Hesabınızı kime göre yapıyorsanız, aslında İlahınız ve Rabbiniz odur! Her işi Allah’ın adı ile başlamanın anlamı budur. Biz galu bela zamanında, “elestü bi Rabbiküm” dendiğinde söz vermedik mi? “Rabbimiz sensin” demedik mi? Kadere, rızka ve ecele hükmeden O değil mi, o zaman geriye ne kalıyor. “La İlahe İlallah”ın anlamı nedir? Allah’tan başka İlah yok! Bakın bunu içselleştirmeden, birkaç kelime söyledik diye yakamız bırakılıvermeyecek, cennete girdirilivermeyeceğiz.. Ayet öyle der: “İman ettik dediğiniz için cennete girdirilivereceğinizi mi sandınız!”, “Ey iman edenler, iman ediniz”. Bizden öncekilerin başına gelenler bizim başımıza gelmeden Cennete girdirilecek değiliz.. Mallarımız, canlarımız, sevdiklerimizle imtihan edileceğiz. Bütün bunları Allah yolunda feda etmeye hazır olduğumuzu ispatlamadan iman etmiş sayılmayacağız.. Yoksa tek başına namaz da kurtarmaz bizi, eğer diğer şartları yerine getirmedi iseniz. Hani ne diyordu Bakara suresinde “Vay o namaz kılanların haline ki!”
Zenginimiz fakirimiz, alimimiz ümmimiz, ümeramız teb’amız, kadınımız erkeğimiz hepsi bu kitaptan hesaba çekilecek.
Kimseden korkmayın Allah’tan korkun, kimseden yardım dilemeyin, Allah’tan isteyin. Ümitsiz olmayın. Bizi gören, duyan, bilen, hüküm sahibi bir Allah var! Hayır da şer de O’nun iradesi içindedir. Şeytan ve onun dostları da onun iradesine tabidir. O doğunun da batının da Rabbidir.
Niye günde 40 kere Fatiha okuyoruz. “Allahuekber” ne demek, “İyya kenağbudu ve iyya kenastaiyn” ne demek. O tesbihatın manası ne? Dua ederken okuduğumuz şeylerin manası üzerinde neden tefekkür etmiyoruz ve okumaların bize yüklediği sorumluluklar konusunda la kaydıyız!
Allah’ın huzurunda tekrarlayıp durduklarımızla, namazdan çıktıktan sonra söylediklerimiz birbirine benziyor mu?
Hep daha iyisini istiyoruz ama, daha iyisine erişmek için daha iyi olmak konusunda pek de istekli değiliz. Oysa “Biz kendi hakkımızdaki hükmü değiştirmedikçe, Allah bizim hakkımızdaki hükmünü değiştirmeyecek.”
Hep başımızdakiler değişsin, bizim dışımızdakiler değişsin, ama biz aynı kalalım istiyoruz. Bu mümkün değil. Allah cahil ve zalim bir topluluğa yardım etmeyecek. Başkalarını kıskanarak, ya da başkalarının sahip oldukları şeylerin benzerlerini ihtirasla isteyerek aslında kendi imtihanımızı zorlaştırmaktan başka bir iş yapmış olmayabiliriz. Hani biz verecektik de, Allah da bize bunun karşılığını on katı, yüz katı, hatta 700 katı ile geri verecekti. Biz bir vermiyoruz ve Allah’tan bin istemeye devam ediyoruz. Hem Allah adına verecek olan biz değil miydik? Dua ederken baktığımız o ellerin üzerinde Allah’ın rahmet elleri olmayacak mı idi!
Hep başkasını eleştiriyoruz, bugün kendi nefsimizi hesaba çekelim istedim. Nefsimiz en büyük düşmanımızdır. Bazen kibriti gözümüze çok yaklaştırınca arkasında kocaman bir ormanı kaybediyoruz. Gözümüze İsrail’i, Amerika’yı, Siyonistleri, mafyayı, terör örgütlerini çok yaklaştırınca arkasında, nefsimizi taht kurmuş oturan şeytanı görmeyebiliyoruz.
Değişimin dinamiği kendi nefsimizdir. Biz kendi nefsimizi değiştirmedikçe Allah bizim hakkımızdaki hükmünü değiştirmeyeceğine göre değişim gerçekleşmeyecek.
Kur’an Allah’ın açıklanmış rızasıdır. Onu bize getiren, örnekleyen ve öğreten Resulullahtır. Bu “Hablullah”tır. Bize düşen “veresetül enbiya” olmaktır. “Yaşayan Kur’an” olmaktır. “Akleden bir kalb” ancak böyle mümkün.
Korku ile ümid arasında bir yerde duralım. Sabredenlerden, şükredenlerden ve direnenlerden olalım. İnsanlara sabrı tavsiye edelim.. İstişare ve şuraya önem verelim, kafamızı kiraya vermeyelim. Birbirimizi sevelim. Her söz ve her işimizde Allah’ın rızasını gösterelim. Allah kendi dinine yardım edene yardım eder. Allah’ın kolaylaştırdığından kolay bir iş ve zorlaştırdığından zor bir iş yoktur.
O bizi yeryüzünün varisi kılmak istiyor, O yeryüzünü bize mescid kılmak istiyor. O bizim ellerimizle zalimleri cezalandırmak ve malumlara yardım etmek istiyor. Ancak O, cahillere ve zalimlere, kâfir, münafık ve fasıklara yardım etmeyeceğini de söylüyor.
Biz bu dünyada imtihan oluyoruz. O’nun rızasına tabi olalım. O ne der, ona bakalım. Onun iradesi, yeri ve göğü, ölümü ve hayatı kuşatır.
Şüphesiz ki senin her şeye gücün yeter. Allah’ım bize hakkı hak, batılı batıl göster ve hakta toplanmamızı nasib et. Bizi nimet verdiklerinin yoluna ilet, gazaba uğrayanların değil.
Selam ve dua ile..
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.